24 Şubat 2015 Salı

İLMİN VE ALİMİN FAZİLETİ


                                                                 BİSMİLLAHİRRAHMENİRRAHİM


    İlmin önemini beyan etmek üzere Allah Teala:

Kuranı keriminde;''Allah kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir. ''buyurmuştur. Resulü ekremde bir hadisi şeriflerinde ise;ilim ikidir,beden ve din ilmidir.Beden ilminden murat kendi nefsini bilmektir.Din ilminden murat da Rabbini bilmektir.Resulü ekrem başka bir hadisi şeriflerinde;ilim ikidir.Biri din ilmidir.Bu sahabenin üzerine bir hüccettit.Diğeri kalp ile elde edilen ilimdir.Sahibine fayda verende bu kalb ilmidir derler.İlim nur gibidir.İlim çok malumat sahibi olmak demek'de değildir,ilim kalbe atılan bir nurdur.(imamı Gazeli.r.a.) Resulü ekrem ilim hakkında bir başka hadisi şeriflerinde;İlim yağmur gibidir. Karalara yağarsa yeşillikler meydana getirir, denizlere yağarsa incilere sedef olur.İlim çinde dahi olsa gidip arayınız.Alimin mürekkebi Şehidlerin kanından üstündür. demek suretiyle,daha başka hadisi şeriflerinde de Resulü ekrem efendimiz. Hem ilmi hemde Alimi övmüştür.Ben ilmin şehriyim,Ali(r.a.) ilmin kapısıdır.H.z Ali R.A. efendimizde;hem dünyayı ve hemde ahireti iseyen ilme sarılsın buyurmuşlardır.Allah(C.C.) hazreti ali efendimizden  ebediyen razı olsun,Rabbim onun kadim dostluğunu bizleride nasip etsin inşallah amin.Resulü ekrem efendimiz;''İlim öğrenmek için hocasına giden bir öğrencinin,yolda giderken melekler kanatlarını ayaklarının altına döşerler''buyurmuştur.Alimlerin kanı zehirdir.Bu hususda mezhem imamımız Ebu hanife r.a.telebelerinden bir akrep isteyip,akrebe kendini sokturmuş,

akrep hemen orada ölmüş,böylece hazretin hakiki alim olduğu anlaşılmıştır.Beyazıdı bestami(r.a) :Unuttuğunda cahil olacağı için,kitaplardan bazı şeyler ezberleyen kimselere alim denmez.Hakiki alim,öğrenmeden ve ezberlemeden,dilediği anda Hak'tan ilim alabilen kimsedir.Der.Ebul Hasan Harkani(r.a.)Hakiki ilim,bilmediğini bilmektir.Kuldan allaha giden yol dalalet yoludur.Allah'dan kula giden yol hidayet yoludur.Sabah yatağından kalkan bir alim,ilminin artmasını,bir zahid zühdünün artmasını ister.Ben ise,bir kardeşimin gönlünü huzurla doldurma ve onu sevindirme derdindeyim.demiştir.

 Peygamber efendimiz aleyhi ve sellem,bir başka hadisi şeriflerinde;''Ümmetimin alimleri iki türlüdür.Birincisi,Allah Teala;nın kendisine nasip ettiği ilmi,karşılıksız ve hiçbir menfaat beklemeden başkalarına öğretmiş ve aynı zamanda ilmiyle amel etmiştir.İşte bu gibi alimler için kiramen katibin,diğer melekler,gökte kuşlar, denizlerde balıklar ve karadaki bütün hayvanlar dua ederler ve kıyamet günü peygamberlerin yanında haşrolurlar.Diğeride öğrendiği ilmin gereğiyle amel etmediği gibi,onu başkasınada öğretmedi,öğretti ise mutlaka karşılığını aldı.İşte kıyamet günü Allahu Teala'nın en şiddetli azab edeceği de bu alimlerdir.

     Resulü Ekrem Efendimiz;Bir alimin okuduğu ilmi dinlemek ve istifade etmek nafile namaz ve gazadan(cihaddan) daha makbuldür.Bir alime selam vermek,nafile ibadetten hayırlıdır. Bir alimin meclisinde bir saat bulunmak,bir yıl nafile ibadetten efdaldir.

       Resulü ekrem efendimiz:Alimin abit'e(ibadet eden) üzerine üstünlüğü,benim sizin üzerinize olan üstünlüğüm gibidir. Ümmetimin alimleri,beni israil peygamberleri gibidir.

      Resulü ekrem Efendimiz:Alim,Hak'tan korkup,Halkdan utanan,Cahil ise;Haktan korkmayıp,Halkdan utanmayan,yalan söyleyip, hezeyanlarla uğraşan kimsedir.Allah Tealanın azat ettiklerinin yüzlerine bakmak isteyen,alimlere baksın.

       Resulü Ekrem Efendimiz:Alime ikram eden bana ikram etmiş,bana ikram eden'de Allah'a ikram etmiş olur.Allah'a ikram edenide Allah cennetine koyar.Alimi horlayıp hakir gören bana hakaret etmiş olur.Beni tahkir eden ise,Allah'a hakarette bulunmuş olur.Allah'ı horlayanada cahennem vacip olur.Alimle oturan benimle oturmuş;alimleri ziyaret eden beni ziyaret etmiş,Alimlerin hal ve hatırını soran,benim hal ve hatırımı sormuş gibi olur.Benimle oturup hal ve hatırımı soranda kıyamet gününde benimle haşrolur. Alimler Peygamberlerin Varisleridir.Ben alimim diyen cahildir Allah teala üç şeyide ilim ile beraber vermiştir.Bunlar,zevk,heybet ve muhabbettir.İlmi ile amel eden bir Alim bir beldeye uğradıklarında,bu alimin yüzü suyu hürmetine Allah Teala o beldenin ölülerinden kırk gün azabı kaldırır.Resulü ekrem;

Ümmetimin helaki iki kişidendir.Bunlar birisi fasık alim,  Diğeride cahil abiddir.İbni Abbas (r.a.) Efendimiz bir rivayetlerinde;Resulü ekrem: Alimlerin, cahiller üzerine yüz derece üstünlüğü vardır.der Her derecenin arası beşyüz yıllık yoldur. buyurmuştur. Yine; Fahrüddini Razi anlatıyor; Alimler helalı bolca yemeğe başlayınca, cahillerde, şüpheli şeylere yaklaşır. Alimler şüpheli şeylere yaklaşınca, cahillerde haramlara yönelir.Alimler haramı irtikap edinince, cahillerde sapıtırlar. denilmiş.H.Z. Ali efendimiz;Benim belimi kıran(beni üzen),şu iki kişi olmuştur;İlmiyle amil olmayan alim ve cahil abiddir der.(r.a.)Bir müslüman ilim öğrenme çabasında olduğu sürece alim sayılır.Ben herşeyi biliyorum deyip hiçbir gayret sarf etmeden,oturduğu yerden ahkam kesenler ise,cahil sayılır. Bir hadisi şeriflerinde Resulü ekrem Sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz; iki günü Müsavi (denk) olan aldanmıştır.demek suretiyle,biz müslümanları ilim öğrenmeğe teşvik etmişlerdir.Allahümme salli ala seyidina Muhammedin ve ala ali seyidina Muhammed.Bi adedi zerratıl kainatı ve mürekkebetia

                                                                                SELAM HÜDAYA TABİİ OLANLARA


                               

23 Şubat 2015 Pazartesi

NEFSİNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR

    BİSMİLLAHİRRAHMENİRRAHİM

    ALLAH (c.c):Davut aleyhi selama;Ey Davut ''kendini bilki beni bilesin''Davut a.s.!da,Ya Rabbi kendimi nasıl bileyim,seni nasıl bileyim?deyince,

Rabbül  alemin ona şöyle buyurdu,''Nefsinin aciz ve zayıf olduğunu bilki,beni;kuvvet,kudret ve sonsuzca var olarak bilesin.Böylece beni benimle bulasın(İ.Hakkı;marifetname)

    Bir kimse,nefsini şer ve noksanlık yönü ile bilirse,Yine bilirse ki,kendisinde bulunan, hayır, kemal,güzellik ve her türlü maharetler yüce mukaddes Vacibül vücud zat'tan gelen emanettir.İşte o zaman zarüri olarak, yüce hakkı:Hayır,Kemal,ve güzellikle bilir.

Yine bu tahkikattan;ALLAH teala, yerin ve semaların nurudur. mealine gelen ayeti kerimenin tevili manası açıklanmış oldu;bu mümkinat(kainat) baştan sona ademlerden (yokluklardan, karanlıklardan) ibarettir.Bunların tümü şer ve zulümattır. Tümü sonradan yaratılmışlardır (mümkini vucut)bulunan Hayır,Kemal, Güzellik ve cemal ise,Hazreti Vucuttan feyiz yollu gelmektedir,ki o,Yüce Mukaddes Hazreti Zattın aynıdır.Her hayır ve kemelinde aynı,yerin ve semaların nurudurki,o Hazreti Vacibül vücut olup, Yüce Mukaddes Vacib zatın hakikatıdır.Yerin ve semaların nuru olması,

zılal(gölge)tavassutu ile olduğundan,bu nur için misal getirildi,O,Yüce ALLAH(c.c.) Sübhandır ki; Bilinmesinden yana halka aczden başka yol yaratmadı.Marifetten yana acz büyük velilerin nasibidir.(İmamı Rabbani:Mektubat)

Bir insanki,nefsini ;sağ tarafındaki meleğin yazabileceği hiç bir hayırlı amel benden çıkmadı,belkide sağımdaki kitabım hayırlı amellerden yana boştur.Bu durumda yüce hakkın kabülüne nasıl müstehak olurum.Bu alemde bulunan firenk kafirleri,zındıklar,mülhidlerin cümlesi benden daha faziletli olabilir.Hemen her yönü ile tüm şerrin kaynağı benim,

şeklinde düşünmelidir.Kendisini asla hiçbir varlık sebebi olarak görmemelidir.İnsan nefsini tanımak için,istersen teneşirde yatan ölü bir insanın haline bakalım,güç ve kuvveti varmı,konuşabiliyormu,görebiliyormu,yürümeye takati varmı,elinden bir iş bir maharet geliyormu.işte insan nefsini böylesine Sonsuz Aciz,Sonsuz Fakir ve Sonsuz kusurlu ve noksan olduğunu bilirse ve kendisindeki ve diğer insanlardaki ve dahi tüm kainatdaki tüm kemalatın ve

güzelliklerin ve tüm beceri ve maharetlerin Allah c.c.ait olduğunu ve Allah c.c. tarafından verildiğini bilirse,

Rabbini Sonsuz güç ve kudret sahibi,sonsuz gani ve muğni ve sonsuz kusurlardan arınmış,pak  ve müberra olarak bilir ve tanır.Kişi nefsini böyle tanımaz ise,Firavun vari bir hal alır.Peki firavn kimdir;Firavn,H.Z. Musa zamanında yaşamış kendini ilah zanneden zavallı bir kral.Allah c.c. Musa aleyhi selamı firavuna göndererek islamı tebliğ etmesini vahyeder.Musa aleyhi selamda islam dinini tebliğ ederek, kendisinin hak peygamber olduğunu söyler.Firavn musa aleyhi ve selamdan delil ister,Musa aleyhi ve selamda,daha önce kendisine Allah c.c tarafından verilen mucizelerinden olan,iki elini koltuk altlarına sokup çıkarır elleri parıl parıl parlamaktadır.Firavn Musa aleyhi selama sihir yaptığını söyler ve kendisinin en meşhur sihirbazlarıyla yarışmesını teklif eder.Musa aleyhi ve selam teklifi kabul eder.Nihayet,panayır gününe benzeyen ve halkın köylerden ve kasabalardanda gelip,toplandığı bir günde, sihirbazlarla,Musa aleyhisselam yarışlar, sihirbazların yılan şekline dönüşen tüm sihirlerini,Musa aleyhisselamın büyük bir yılan şekline dönüşen asası yutar ve firavn yarışmayı kaybeder.Sihirbazlar bunun normal bir sihir işi olmadığının farkına vararak,tüm halkın ve firavunun gözlerinin önünde,biz musanın a.s.Rabbine inandık diyerek müslüman olurlar.Çok mahcup duruma düşen firavn öfkelenerek''ben sizin rabbiniz değilmiyim'' diyerek,tüm nefsi emmarenin adeta söylediği sözleri söyler.Sonrada;Müslüman olan sihirbazlarının kollarını ve bacaklarını çaprazlama keserek direklere astırır.Firavn,daha sonraları Musa aleyhisselamı,mısırda yaşayan tüm kavmiyle birlikte tamamen ortadan kaldırmak için harekete geçip,   ordusuyla birlikte saldırırsada, Musa aleyhi ve selam mucizevi olarak kızıl denizi geçer ve onu takip eden firavun ise kızıl denizde boğulur.Firavn kızıldenizde boğulmak üzereyken. Musanın Rabbine iman ettim demişsede o anda kendisine gayb alemi açıldığı için imanının kabul edilmediği, söylenir.(özetle) İşte,nefsinin kusur ve eksik olduğunu tanımayan,nefsi Emmare (kınanmış nefis) nefsini tüm kusurlardan ve acziyetten pak ve arınmış olarak görerek,nefsini adeta firavn gibi ilah edinmiş olur.Birisi kendisinin ayıp veya kusurunu söylese,hemen avukat gibi nefsini savunur.Nefsini tüm yaptıklarından yüzde yüz haklı olarak görür ve kendisinin sonsuz kusursuz,sonsuz herkesden büyük ve herkesin sürekli olarak sonsuza kadar kendisini övmesini ve kendisine teşekkür etmesini ister ve bekler.Her halükarda nefsini haklı çıkarıp,adeta firavunun söylediği sözü söylemiş gibi olur.''ben sizin rabbiniz değilmiyim''Öte yandan, Yine ,Aciz, Fakir ve nakıs olduğunu bilemeyen nefis;Tüm yapmış olduğu işlerdeki beceri,maharet ve ustalıkların kendi nefsine verir. Ben bu malı mülkü dişim ve tırnağımla kazandım diyerek hayır hasenet ve zekatını vermeğe'de yanaşmaz. kazançlarının Rabbül aleminin taksimi ve nasip ettiğinin farkına varamaz ve karun gibi bir hal alır.Malının servetinin kendisine bir emanet olarak verilmiş olduğunu, değilde, kendisinin, malının, mülkünün ve servetlerinin gerçek sahibi olduğunu sanır. Çok kısa olarak karundan'da bahsedelim:Karun H.Z.Musa aleyhisselam zamanında yaşamış ve H.Z. Musa aleyhisselamın akrabasıdır,çok fakir olduğu için,Musa aleyhi selama kendisine mal mülk verilmesi için Rabbine dua etmesi için ricada bulunur.Rabbul alemin,Ya Musa bulunduğu hali onun için daha hayırlıdır diyor. Fakat karun Musa aleyhi selama çok ısrarcı davranınca,Musa aleyhi selam Rabbina, Karuna mal mülk verilmesi için tekraren dua ediyor. Rabbül aleminde, karuna simya ilmini ilhamen öğretiyor,Simya ilmi sayesinde herşeyi altına ve kıymetli madenlere çevirebiliyor. Nihayet karun çok zengin oluyor. Hazinelerinin anahtarlarını deve kervanlarını taşıdığı söylenir. Mallarının zekatını vermeğe gelice,hesap eder çok yekün tutuyor,ben bu malları kendi ilmimle kazandım der ve vermez  Allah c.c.onu yerin dibine batırır(özetle).''

    Bilmiş olasınki nefsi emmare i insaniye makam ve baş olmak sevdası üzerine yaratılmiştır.Bütün gayreti akranı üzerine üstün gelmektir.Bütün arzusu yaratılmışların hepsi kendisine muhtaç emrine ve nehyine itaat ettirmek.Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmasını istemediği gibi,hiç kimsenin hükmü altınada girmek!te istemez.Bütün bunlar ondan gelen uluhiyet davasıdır..Yüce sultan yaratıcısı ile ortaklık davası güder.Hatta ortaklığa bile razı olmaz.Yalnız kendisinin hakim olmasını ister.Başkasını istemez.Her şeyi hükmü altında görmek ister.Tüm bunlara gücü ve kudretinin yetmediğinide gördüğünden,hiç bir zaman mutlu ve mesut olamaz.Kökünden keslip kuruduktan sonra rüzgarların önünde sağa sola savrulan diken gibidir.Bir kudsi hadiste,şöyle geldi''NEFSİNE DÜŞMAN OL;ÇÜNKÜ O BANA DÜŞMANLIĞA SAPLANDI''(Mektubat.İ.Rabbani)

      Ey kardeş:Nefsini iyi tanıyıp bilenler,en kamil manada, Peygamberi zişan efendilerimizdir,daha sonra,sırasıyla sultanlar, gavslar,kutuplar, aktaplar ve derecelerine göre mümünler, herkes kendi kapasitesine göre nefsini bilip tanımaktadır.Bu konuda en güzel bir örneği,Peygamber efendimiz zamanında yaşamış, Üveysel karani r.a.nın münacaatında görmekteyiz.Peygamber efendimiz H.Z. Muhammed Mustafa Sallallahü aleyhi ve selem efendimiz ona vefatından sonra hırkaı şeriflerinin vermeleri vasiyetinde bulunmuşlardı;(Allahümme salli ala seyidina Muhammed)   İşte nefsimizi bize en iyi tanıma konusunda onun hepimize örnek münacaatı;

İlahi,Rabbim sensin.Ben ise senin kulunum.

Yaratan sensin.Ben ise yaratılanım.

Rızkı veren sensin.Ben ise rızıklananım

Mülkün sahibi sensin.Ben ise,senin kölenim

Kuvvetli ve kudretli sensin.Ben ise zelilim.

Sonsuz zenginlik sahibi sensin.ben ise fakirim

Hayat sahibi sensin .Ben ise ölümlüyüm

Asalet ve şeref sahibi sensin.Ben ise, Horlanmışım ve azarlanmışım.

Hayır ve hasenat sahibi sensin.Ben ise,kötülük ve zülüm yapanım.

Günahları bağışlayan sensin.Ben ise günahkarım

Azamet ve büyüklük sahibi sensin, ben ise,hakirim

Güçlü ve kuvvetli sensin.Ben ise, zayıfım

Baki sensin.Ben ise faniyim.

Veren ve bahşeden sensin.Ben ise,isteyen dilençi

Emin ve emenette olan sensin.Ben ise korkağım

Cömert ve eli açık olan sensin.Ben ise muhtacım

Dualara cevap veren sensin.Ben ise dua edenim

Şİfa veren sensin.Ben ise hasteyım.marazlıyım.

Bu sebeple günahlarımı bağışla,kusurlarımı mazur gör,hastalıklarıma şifa ver.

Bütün güzel isimlerin ve kemal sıfatların sahibi olan Ya Allah(c.c.)Kullarına ve kainata yeten ya kafii,

Ey kainatın ve bütün mahlukatın sahibi efendisi,

Ey vaad ve ahdinden dönmeyen Ya Rab,Ya Vafi,

EY ahirette,Mümin kullarına karşı merhametli,Ey gönüllere ve bedenlere şifa veren Ya Rahim,Ya şafii,

Ey cömerlik ve şeref sahibi,

Ey afiyet ve selamet veren Ya Kerim,Ya Muafi.Beni Babamı ve anamı, Kuran ve iman hizmetindeki tüm sadık arkadaşlarımı ve üstadımız Said Nursi'yi r.a.(Allah ondan razı olsun) Affeyle,Bütün günahlarımızı bağışla ve bizlere her türlü hastalıklara ve dertlere karşı afiyet ver.Amin

        Ey merhamet edenlerin en merhametlisi,Rahmetinle ve benden ve onlardan sonsuza kadar razı ol.Amin

        Alemlerin Rabbı olan Allaha hamdolsun.(Münacaatın son dua bölümü Üveysel karani hazretlerinin manevi feyizinden istifade edilebilinmesi için ilave edilmiş olabilir);İşte bu münacaat,Nefsimizin,Aciz,Fakir,Nakıs,Kusurlu ve Zaaflı olarak bilinmesi halinde, Rabbimizin isimlerine nasıl ayna olunacağını ve dolayısıyla Rabbimizi nasıl tanıyabileceğimizin yolunu göstermektedir.Bir müslümanın Allah celle celalühü katındaki imanının derecesi,nefsini tanıdığı kadardır.(Bu münacaat cevşenil kebirden alınmıştır.) 

                                                           SELAM VE DUA İLE



                                      

22 Şubat 2015 Pazar

ADALET FAZİLET VE KISAS




                        BİSMİLLAHİRRAHMENİRRAHİM



ADALET:Hakkın gözetilmesi,Hakkın yerine getirilmesi,Yasalarla belirlenen hakların kullanılması,haklıya hakkının ödenerek haksızlığın giderilmesi.Gibi anlamlara gelir.

FAZİLET:haklının haksızdan hakkını almağa gücü yettiği halde,hakkından vaz geçmesi,Hasmını bağışlaması

KISAS:Bir şahsın işlediği suça eşdeğer şekilde cezalandırılması,Haksızlığa uğrayan kişinin,hakkını aynıyla ödetmesi,

     Konumuzun ana unsuru;adalet mi üstündür faziletmi:Bir devletin mahkemeleri eliyle, haksızdan hakkın alınıp haklıya verilmesi veya;gerek devlete ve gerekse özel veye tüzel kişilere karşı işlenen suçların,yasalarda mevcut cezalarla karşılığı bulması, cezalandırılması, adalettir.devletin kişi veye kuruluşlara karşı işlenen suçları bağışlaması fazilet değil zulüm olur.Bir Caninin bir kişinin evladını veye akrabanın canına kıymış olduğunu düşünelim. devletin bu katili affetmek için kanun çıkartmasının,adalet değil,zülüm olduğu ayan beyan ortadadır.Öyle ise şunu söylüyebiliriz, Devletlerin hukuksal uygulamalarında; adalet faziletten üstündür.

    Haksızlığa uğrayan bir kişinin; gerek kendi güç ve kuvvetiyle veya gerekse devlet eliyle,haksızdan hakkını aynıyla alması adalettir.Hakkını almağa muktedir olduğu halde,hakkından vaz geçmesi hasmını bağışlaması ise fazilettir.Şahsi suçlarda ise ; fazilet adeletten daha üstündür.

     Kısas ise,adaletin ta kendisidir.Rabbimiz kuranı keriminde''Kısasta hayat vardır.''diyor.Bir başka Ayeti kerimesinde;O kitapta onlar üzerine şöyle yazılmıştır.Cana can,göze göz,buruna burun, kulağa kulak,yaralamalar karşılığındada kısas uygulanır denilmektedir.Allahın adeletinden daha üstün bir adalet olabilirmi.Hiç yaratan rabbim kullarını bilmezmi.Öyle ise biz bir islam devleti olarak,Adaletin uygulanması konusunda Allah(c.c.)kitabınımı örnek almalıyız,yoksa günümüzde ülkemizde uygulandığı gibi Avrupa birliği yasalarınımı örnek almalıyız.Eğer adeletin uygulanması hususunda,Avrupayı örnek almamız isabetli ve doğru ise,Bugünkü feryadlar niye, Neden ülkemizde gün geçtikçe suç işleme oranları daha çok artıyor.ve neden ülkemizde can ve mal emniyeti bir türlü tam olarak sağlanamıyor.Allahın emrettiği şeriat kanunlarının uygulanması halinde özel ve tüzel kişilere zulummü etmiş oluruz,hak ve adelet yerine gelmemişmi olur. veyahudda, Allah(c.c) Kullarına zülümmü etmiş olur.Haşa ve kella;Gerek Rabbül alemin ayetlerinde ve gerekse Rasülallah, hadisi şeriflerinde (aleyhi selatü ve selam efendimiz) işlenen suçlara karşı kısasın uygulanmasını emretmekle beraber,Aynı zamanda hak sahibinin suçlusunu affetmeyede teşvik etmiştir.işte hadisi şerifler:İntikam almağa gücü yettiği halde,kendine zulmedeni af eyleyen kimseyi,Cenabı Allah kıyamet gününde af eder.Bir başka Hadisi şeriflerinde''Öldürülenin kanını bağışlayan verese için karşılık olarak cennet vardır.Bir başka hadisi şeriflerinde; Öldürüldüğü sırada ve yaralı halinde,katilini bağışlayan maktül cennete girer.,işte fazilete teşvik,işte merhamet. Bizler kendi kafamıza göre Allahın kanunlarını çok katı ve uygulanamaz olarakmı görüyoruz. Allah c.c. merhametlilerin en merhametlisidir.İşte bir örnek,Bir vatandaş kısas cezasını gericilik olarak görüyormuş,bu devirdede hırsızlık için el mi kesilir.v.s diyor.Nihayet günün birinde bu şahsın evine hırsız giriyor,ev almak için yıllardır biriktirmiş olduğu altınlarını çalıyor.işte bu aynı kişi ben o hırsızı yakalsaydım bırakın elini kesmeyi,boynunu keserdim diyor.Ben bu haberi biz gazetede okumuştum.İşte Rabbimizin kullarına karşı ne kadar merhametli ve şefkatli olduğu ortada. Kaldıki, bu kısas cezası öyle her hırsızada uygulanmıyor. Kişi aç kalmış ekmek çalmış hemen elini kes,Baklava çalmış veya yumurta çalmış hemen kolunu kes,yok böyle bir uygulama,Hırsızlığında asıl nedenleri araştırılıp belli bir mebladan yukarısı için kısas uygulanıyor. Hem şunu anlamak zor,eğer sen dürüst vatandaş isen,neden kısasdan korkuyorsun.Zira günümüz kapitalist kanunlarının amacı;Zenginleri ve zenginlerin mal ve servetlerini korumak üzere dizayn edilmiştir.Oysa ilahi kanunlar,Allahın kanunları ise,hakkı ve haklıyı koruma amacındadır.Öyle biz ülkemizde gerçek adaletin, barış ve huzurun sağlanması için,Avrupanın kaynağını,hıristiyanlıktan ve batıl felsefeden aldığı kanunlarını değil,Rabbimizin KURANI KERİMİNDE biz müslümanlara emrettiği,ilahi kanunlarını harfiyen uygulanırsa, Toplumumuzdaki bugünkü çözülmeyi ve adete suç işleme yarışının önüne geçmiş oluruz.Zira Güzel Ülkemizde insanlar gerek etrafdan duyumlarıyla ve gerekse yazılı ve görsel basınlardan edindiği bilgilerle,kim daha çok yolsuzluk ve hırsızlık yaparsa o insanların bir kısmı ya hiç ceza,i karşılık görmüyor veya çok az bir ceza ile kurtulabiliyor ama kalan ömrünü zenginlık içinde bolluk içinde yaşıyor.Bu uygulama ise,dürüstlük ve faziletin yerine,hırsızlığın ve yolsuzluğun, teşvikine ve revaç bulmasına neden oluyor.Bu konu başlı başına irdelenmesi ve incelenmesi gereken bir konu olduğundan bu kadarla iktifa ediyoruz....

             SELAM HÜDAYA TABİ OLANLARA

21 Şubat 2015 Cumartesi

ŞÜKRÜNÜ YAPABİLDİĞİN AZ MAL ŞÜKRÜNÜ YAPAMADIĞIN ÇOK MALDAN HAYIRLIDIR

          BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM            


ŞÜKRÜNÜ YAPABİLDİĞİN AZ  MAL
ŞÜKRÜNÜ YAPAMADIĞIN ÇOK MALDAN
DAHA HAYIRLIDIR :
Allah(c.c.),Tüm kainatı insan için,insanıda,kendisine ibadet etmesi için ve çevresinde kendisini kuşatan nimetlerin şükrünü yapması ve dahi celalli ve cemalli isimlerine bir ayna olması için yaratılmış olması,İnsanın hem malı ile,hemde bedeni ile rabbimize şükretmesini gerektiriyor. Peygamber efendimiz (a.s.m) bir işi bitirince hemen başka bir işe başlarlardı.Bizlerde onun ümmeti olarak işlerimizde Allah rızası için gayret göstermeliyiz Ataletten ve tenbellikten kurtulmalıyız. Bir müslüman hiçbir iş yapmadan hep zikrullah ile meşgul olsa,bu adamın durumu harman yerine getirilen yığınlarla dolu fakat danesi olmayan Ekin saplarına benzer. Şüphesizki sapın değeri danesinin çokluğuna bağlıdır.Biz müslümanlar olarak çok bilgi birikiminin yanında,bu bildiklerimizi gerek ibadet hayatımızda ve gerekse,günlük içtimai hayatımızda (pratikte) uygulamaya koymalıyız. 

      Yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum.Bir vakit hastanede refakatçı olarak kalmıştım,başka bir refakatçı arkadaşla tanıştık.fikirlerimizde uyuşuyor gibiydi vaktimizde müsat olduğu için bol bol sohbet etme imkanı bulabilmiştik.Bu arkadaşın o kadar çok dini bilgisi ve aktüelitel malumatı vardıki hayran kalmıştım.Öyleki yaşadığımız şehrin manevi hikmetlerinden bile bahsediyordu.Nihayet beraber çay filan içtikten sonra ezan okundu,hadi beraber namaz kılmaga gidelim dediğimde ise,ben namaz kılmıyorum demesinmi,yani oldumu bu şimdi. ''Sap çok dane yok'',Yine çok önceleri gençlik yıllarımda çalışmakta olduğum dairede bir arkadaş ortamında sohbet ederken, arkadaşlardan birisi, ezbere benden daha fazla sure bildiğini söylemişti ve haklıydıda,bende ona''şükrünü yapabildiğin az mal şükrünü yapamadığın çok maldan daha hayırlıdır.''diye Rasülallahın diliyle cevap vermiştim.çünkü o arkadaş henüz namaz kılmağa başlamamıştı.Şimdi inşallah namazlarını kılıyordur! Unutmayalım ki, bir zamanlar şeytanı lane'de öyle bilgiliydiki, meleklerin hocası gibiydi.Demek oluyorki Rabbimizden ilminde,amelinde hayırlısını istemeliyiz.  
      Ey Kardeş;Çok şey bilmek,çok malumat sahibi olmak,belki bir meziyettir.fakat pratikte uygulaması yoksa,bildiklerinin şükrünü yapamadığından fazlada bir önemi yoktur.Zira denilmiştirki,imansız amel,amelsiz iman insanı kurtaramaz.H.Z Musa(a.s.) bir gün kırda bir çobanla karşılaşır.Çoban yün ipliğinden çorap örmektedir. H.Z.Musa çobana bu çorabı kime ördüğünü sorduğunda,çoban bu çorabı Rabbime örüyorum der.H.Z. Musa,a.s.hiç Rabbin çorap giyermi,yapdığın iş batıl bir iştir diye çobanı ikaz edip,çorap örmekten men eder.Bu olay üzerine Rabbül alemin,H.Z.Musa aleyhi vesselama,ya musa çobanla arama niçin giriyorsun.Ben seni insanlarla arama girmen içinmi seçtim (mealen)
diye  uyarıyor.Bu örnekte bilgisizde olsa,çoban ihlas ve samimiyetle,gönlüne göre Rabbül alemin için bir iş yaptığı için Allah (c.c.)onu hoş görüyor. Yine H.Z.İsa aleyhiselam,inzivada sürekli zikir ile meşgul olan birisine,senin geçimini kim sağlıyor  diye soruyor.O kişide geçimini kardeşinin temin ettiğini söyleyince,desene bütüm sevapları çalışan kardeşin alıyor, diyor.Bir gün Peygamber efendimiz sallahü aleyhi ve sellem,bir sahabe efendimizin yanından geçiyorlar,öylesine boş oturan sahabesine selam vermiyor.Fakat dönüşünde.yine o sahabe efendimizin yanından geçince Rasülallah efendimiz bu kez selam verip öyle geçiyor.Sahabe efendimiz,Ya Rasülallah (a.s.m) az önce buradan geçtiğinizde bana selam vermemiştiniz,şimdi ise selam verdiniz,bunun hikmeti nedir diye soruyorlar. Peygamber efendimiz,daha önce yanından geçtiğimde hiçbirşeyle meşgul olmuyordun, dönüşümde ise seni elindeki çöple yeri karıştırırken gördüğüm için selam verdim diyor. Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde''iki günü müsavi olan aldanmıştır.''der ve bizleri sürekli bir aksiyon içinde bulunmamızı teşvik eder.Bazı insanlar vardır çok okumakla araştırmakla bazı bilgilere (kesbi) olarak vakıf olabilirler. Bazılarınada, bilgiler doğrudan doğruya asıl kaynağından ilhamen (vehbi) olarak bildirilir. Asıl doğru malumatta budur.Yunus emrenin şiirde söylediği gibi''Alimler ulamalar medresede bulduysa,ben harabat çölünde buldum ise ne oldu,ağlar idim dünü gün güldüm ise ne oldu ''Bizlere düşen görev bildiklerimizi pratikde yaşantımızda uygulamaya koyarak,bildiklerimizin şükrünü yapabilmek .Biz bildiklerimizle yaşarsak Allah(c.c)bilmediklerimizide bize öğrenmeyi nasip eder İnşallah.
        Malımızın mülkümüzün şükrünü ise; Zekatlarımızın malımızın en değerli kısmından tam olarak eksiksiz olarak vermekle mümkün olabilir.Unutmayalım ki helal malın hesabı,haram malın ise azabı vardır.Sadakalarımızı ise araştırıp ihtiyacı olan;öncelikle fakir akrabamız varsa,en yakın akrabamızdan başlamak üzere;(ana,baba,çocuk,hariç,zira zaten onlara bakmakla mükellefiz),Fakir kardeşimiz varsa sadaka ve zekatlarımızı öncelikle,borçlu olan veye çok ihtiyaç sahibi olan kareşimize,sonra başka fakir akrabalarımız varsa onlara ve en yakın müslüman komşumuza, sonra,çok fakir ve yardıma muhtaç müslüman olmayan komşumuz varsa onlara verilebilir.Günümüzde bazen kimsenin maddi durumunu idrak edemediğimiz'de olur.Böyle durumlarda ise, Allah c.c.yolunda hayır işleyen cemaat ve hayır kurumlarına sadakalarımızı vermekle,malımızında şükrünü yapmış oluruz.
     Sadaka verirken'de; sadakalarımızın makbul olması için;sadaka verdiğimiz kişinin bizim sadakamıza olan ihtiyacından daha fazla,bizim verdiğimiz O sadakanın sevabına ihtiyacımızın olduğunu bilerek vermemiz gerekir.Zekatımızı verirken;Allah'ım bu zekatımı büyük bir sevaba vesile kıl.diyerek dua edebiliriz.Hiç ihtiyacımız olmadığı halde,veya ihtiyacımızı karşıladığı halde,sırıf nefsimizi ve diğer insanları memnun etmek veya şununda ne güzel mobilyaları,halısı varmış desinler amacıyla, kullandığımız ev eşyalarımızı veya elbiselerimizi atıp,yenileri ile yenilemek israfdır.İsraf ise haramdır. Günahtır.Bunların hesabı mutlaka bizlerden sorulur.Asrımızın Müceddidi Bediüzzaman Üstadımız Said i Nursi r.a.Giyinmek için eskiciden palto alıp giyinirmiş,elbisesinde okadar çok yama varmışki,üzerindeki elbisenin kumaşının aslının hangisi olduğu bilinmezmiş.Sapı kırılan çay kaşığını dahi attırmazmış,sapını tamir ettirip kullanmağa devam edermiş.Allah c.c. ondan ebediyyen razı olsun,Amin,bizleride şefaatlerine ve kadim dostluğuna ve telebeliğine mazhar eylesin inşallah,Elfü elfi amin.Bi hürmeti taha ve Yasin ve selamün alel mürselin,ve ahiri devahüm enilhamdülillahi rabbil alemin. Az başarı çok amelsiz ilimden daha iyidir. ...................... .................. ............ SELAM VE DUA İLE

18 Şubat 2015 Çarşamba

KIYAMETİN GÖLGESİ


                                                           BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


      Peygamber efendimiz H.Z Muhammed Mustafa Sallahü aleyhi ve selem  bir hadisi şeriflerinde; bir elinin iki parmağını göstererek,işte kıyametle ben bu ikisi gibiyiz (mealen) demek suretiyle kıyametin çok yakın olduğunu söylemiştir.sevgili peygamber efendimiz yine bir hadisi şeriflerinde;H.Z.Aişe r.a. validemiz soruyor,ya rasülallah kıyamet günü insanların mahşer yerinde halleri nasıl olacak,Peygamber efendimiz(a.s.m),ya aişe insanlar,yalın ayak,beden çıplak ve sünnetsiz (anadan doğma) olduklar halde haşrolunurlar. Vücutlarından akan ter onları gemlemiştir. Kulaklarının yumuşağına varmıştır.H.Z.Aişe r.a.validemiz,ya rasülallah insanlar,bu halde iken birbirlerini görünce utanmazlarmı, Peygamber efendimiz (a.s.m),ya Aişe(r.a.) ogün öyle bir günki herkesin meşguliyeti  kendine yetecek,herkes kendi derdine düşecek(mealen)

    Ey kardeş;Nasılki yağmurdan önce bulut,rüzgar v.s.ile yağmurun alametleri olarak yağmur gelmeden önce görüldüğü gibi,
günümüzde'de adeta kıyametin gölgesi üzerimize düşmüş gibidir.Çünki günümüz insanı,hem çok egoist ve bencil,hemde kimse kimsenin umurunda bile değil,herkes kendi derdine düşmüş,Anneler Babalar evlatlarına, Evlatları Anne ve babalarına güvenemez olmuş.Nerde kaldı kardeş hakları,komşu hakları, Ben çocukluğumdan biliyorum;Babalar tüm güç ve kuvvetleriyle  ailesine,çoluk,çocuğuna bakardı,Baba kocayıncada evlatları ana ve babalarına bakarlardı.Günümüzde ise,Baba çocuğunu okutmuş,çocuk çok yüksek makamlara gelmiş ve biricik babasına uygun,ucuz yollu bir huzur evi bulma telaşesinde.Kaldıki,aynı apartmanda oturan insanlar birbirlerini tanımıyorlar. Ben yine çocukluğumdan hatırlıyorum, ozamanlar ateş yakmak için, kibrit, çakmak çok nadir bulunurdu, insanlar akşam ateşlerinin üzerini hafif külle kapatıp,sabah aynı ateşle ocak yakarlardı ve ateşi olmayan komşu, gelip bir parça ateş isterdi. Yine o yıllarda deterjan olmadığı için,çamaşırlar meşe külü ile yıkanırdı, yine komşunun meşe külü yoksa komşusundan isterdi.yani;Komşu komşunun külüne muhtaç atasözü boşuna söylenmiş bir söz değildir.Yine memuriyetimizden biliyorum,kimin parası aybaşından önce biter ise,arkadaşından ay başına kadar borç alırdı. Ve bu borç isteme işi memurlar arasında sosyal bir dayanışma gibi çok yaygındı Günümüzde ise;Bankamatikler olduğu için,kimse kimseden borç bile istiyemiyor.Metroda karşılaştığım bir tanıdık istanbulda yşayan bir akrabasının, ''Benim en yakın akrabam Bankamatik''miş diye sitemde bulunduğundan bahsediyor. Hiç kimsenin hiç bir kimseye faydasının olmadığı bir asırda yaşıyoruz,varsa yoksa çıkar ve menfaat.Günümüz insanı Ekonomik olarak belki rahat ama,çok yalnız olduklarını söylüyebilirim. Herkes kendi kendine yetmeğe çalışıyor. İhtiyaçlar ise adeta sınırsız bir hal almış.okul giderleri, Elektirik, Su, Telefon, Doğal gaz,İnternet,Telefon faturaları, ve yine ev,araba ve eşya taksitleri derken, kendimizi unutmuşuz.Herkes,menfaati kadar akraban ve herkes menfaati kadar arkadaşın, dostun olmuş,Hatır,gönül,Kadir şinaslık diye bir değer yargısıda kalmamış.Günümüzde adeta herkes nefsi,nefsi diyor.İnsanlar hep  kendi menfaatinin peşinde koşar hale gelmişler. ve insan,beşeriyetin şuan ki halinden üzerimize Kıyametin gölgesimi düştü ne,demeden kendini alamıyor. ......;
Medet Ey Nefsim Sen Kullardan Bekleme Medet,
Kimden Medet Umarsan,Edilirsin Ret,
Ta Ezelden Böyledir Adet............
Ah yalançı dünya,neyliyeyim,insanlar veznedar sen vezne olmuşssun,senden sürekli bahsetmekle gönüller sarhoş,kafalr sersem olmuş...
Ah akıp geçen zaman,oniki taşlı değirmen misali,seni düşünenler latif sandı,halbuki kolun kanadın değirmen taşındanda ağırdı..
''Hasbiyallahü ve niğmel vekil,niğmel mevla ve niğmel nasiir,Güfraneke Rabbene ve ileyhil masiir...............SELAM VE DUA İLE

12 Şubat 2015 Perşembe

ALLAH AŞKI

            BİSMİLLAHİRRAHMENİRRAHİM



      Allah aşkı nasıl olur,belki bir çoğumuz merak etmişizdir. Bazı Allah aşıkları neden tüm dünyayı terk etmişler ve mecnun gibi yollara düşmüşler, peki  ama bunların dertleri neydiki? bunlardaki Allah sevgisi nasıl bir sevgi ki kendilerinden geçmişler.Yaşanan bu sevgiler gerçek sevgimi.yoksa gösterişmi, bir hadisi şerifde;Bir insan aşık olurda aşkını açıklamadan ölür ise,şehid olarak ölmüş sayılır (mealen),Aşk,Resülallah Efendimizin Hadisi şeriflerinde'de,konu edildiğine göre, Meselenin önem ve ciddiyetini bu hadisi şerifle biraz olsun anlayabiliriz.Zira şehidler canlarını Allah yolunda feda edenlere denildiğine göre,aşk'ın ne kadar hayati bir konu olduğu anlaşılır.
       Eski zamanlarda,Tarikata ilk kez girmek isteyen birisine, şeyhi, sen hiç aşık oldunmu diye sorarmış,eğer o kişi ömründe hiç aşık olmamış ise,git birisine aşık olda öyle gel dermiş,Leyla ile mecnunun aşkı neden haber verir. Yunusun:Cennet,cennet dedikleri birkaç köşkle bir kaç huri isteyene ver onları bana seni gerek seni. söyleten neydi;
          Ey kardeş;Aşkı'bu güne kadar tarif eden hiç çıkmamış, aşkın bir tarifide yok zaten,aşk sadece yaşanır.Aşk acısının verdiği tadıda başka hiç bir tatda bulamazsın.Ne kadar acı ve ayrılık hasreti çekersen çek yinede acıların sonuna gelinmez ve ondan hiç bıkılmaz vede usanılmaz.
         Şimdi çok affınıza sığınarak kendi yaşamış olduğum ilk ve son bir lise aşk hikayemi anlatmak istiyorum;''Kasabamızda lise olmadığı için,Liseyi şehirde okumak üzere şehire ilk kez gelmiştim.Herkes gibi bizde iki arkadaş ucuz yollu tek katlı iki odalı bir ev kiralamıştık zaten o mahalle daha çok tek katlı veye bir kaç katlı evlerden oluşmaktaydı,Sabahları okula giderken yolumun üzerinde evlerinin önünü süpüren bir kız vardı,bu kız okul dönüşümde'de bir şekilde bakkala gitme veya başka bir bahane ile karşıma çıkardı, benim daha önce hiç görmediğim ve hayalini bile kuramadığım bir güzelliği vardı.Yani benim için tarif edilmez bir güzellikti bu,biz günden güne iyiden iyiye aşık olduk,Fakat ne aşk,tarif edemem, ama yaşadığımı biraz olsun anlatabilirim belki;Tüm hayatımın saatleri, dakikaları,saaniye ve saliseleri,hasılı tüm yaşamın onun hayaliyle ve sevgisi ile dop doluydu.okulda yolda evde her yerde hayalimde o vardı,tüm hayatımı onun güzelliği ve sevgisi kaplamıştı.Öyleki ondan başka hiçbir şey düşünemez olmuştum.Hayatımda ondan başka hiçbir şeyin önemide kalmamıştı.Aklımmı nerede kaldı,akıldan eser kalmadıki. Yemek yerken her defasında kaşığı ağzıma götürürken bir kaç kez durakladığım olurmuş.Zaten iştah miştah da kalmamıştı.Her şeyim o olmuştu.Yaz tatili için  köyüme döndüğümde,Anama konu komşu soruyorlardı bu çocuğa  ne olmuşda bu kadar kararmış böyle diyorlardı, Anamda bir kıza aşık olduğumdan filan bahsediyordu. Bu aşk öyle bir hal aldıki,Lise ikinci sınıfda sırıf onu düşünmekten sınıfda kaldım. Tenefüslerde dahi mahalleye gidip onu görmek isterdim ve ona en ufak bir zarar veya incinme gelmemesi için canımı bile seve seve feda edebilirdim.Nihayet devamsızlıklar v.s. sınıfda kalınca babam beni okutmakdan vaz geçti isede,etrafın baskısıyla okuluma devam ettim ve bitirdim. İşte dostlar daha anlatacak okadar çok şeyim varki. fakat zaman  herşeyden daha kıymetli olduğu için kısa kesiyorum. Şimdi yaşanmış  Allah aşıklarını, Leyla ile mecnunu,Yunusu ve diğerlerini birazcık olsun Anlayabildiğimi sanıyorum.,Hey hat;Ne o kızla evlenebildim ve nede bende o tertemiz  aşkdan hiç bir eser kalmadı.Yaşadığım için Aşkı biraz olsun anladığımı sanıyorum.o kadar.     

         İşte dostlar;Rabbimizi en azından okadar sevmem gerektiğinide biliyorum, fakat bu bir hal işi,bu iş başka bir şey galiba.İnsan birisine gerçekten aşık olduğu zaman,aslında içindeki mevcut olan o tertemiz ilahi aşka ulaşıyor ve o aşkı ateşlemiş oluyor her halde,Çünkü aşık olan insanın tüm hücreleri onun aşkıyla dopdolu oluyor ve gönlünde ondan başka hiç bir yerin ve şeyin önemi kalmıyor,hatta kendi hayatının bile önemi kalmıyor.İnsan bu haliyle toplum içinde değilde sanki başka bir boyutta yaşıyormuş gibi oluyor.İşte tüm benliğimizle Rabbimizi bu şekilde sevebilmemiz, yaşadığımız mecazi aşklarda olduğu gibi tüm hücrelerimizin ilahi aşk ateşi ile alev alev yandığını hissedebilmemiz, O,bize,Güneş misali şah damaramızdan daha yakın iken,biz bu mazarat ve yaban Dünya gurbetinde ondan nihayetsiz çok uzak ve ayrı kaldığımız için göz yaşları dökmemiz, ona kavuşabilmek için,ölümü dahi hakikaten sevebilmemiz ne hoş olurdu.Fakat; gel görki!Bu geçici dünyada,Gönlümüzü kaplayan kesif ve aldatıcı   sevgilerden temizlenip,Gafletle bakiye boyadığımız ömrümüzün ebedi sandığımız,fani ve geçici  boyasından kurtulup,mecazi aşklarımızı ilahi aşklara dönüştürebilmek okadarda kolay olmasa gerek.Bu her zaman ve her insana da nasip olmayan bir şey galiba...(Ya Vedud,Ya vedud,Ya vedud,Ya arşil mecid)
**SELAM OLSUN TÜM ALLAH AŞIKLARINA**

4 Şubat 2015 Çarşamba

ABDESTİMİZİ ALIRKEN



               BİSMİLLAHİRRAHMENİRRAHİM


   Namaz tüm ibadetlerin ve manevi kalbimizin anahtarı,olduğu gibi;Abdestte namazımızın manevi anahtarı sayılır:

Abdestimize Besmele ile başlamak''Bismillahil azim velhamdülillahi ala dinil islam ve ala tevfikil iman)demeliyiz. Besmeleyi çekmeyen bir kimsenin abdesti kamil değildir.Ellerimizi yıkamaya başlarken Eüzü bike min hemezatişşeyatini ve eüzü bike rabbi en yahdurune,biliyorsak okumalıyız,eğer bu okunması gerekenleri bilmiyor ve ezberinede gücümüz yetmiyorsa; Euzübillahimineşştanirracim

Bismillahirrahmanirrahim,okuyarak başlıyabiliriz.

     Ey kardeş;benim bu yazıyı yazma maksadım Dua kitaplarında olanları tekrarlamak değil, Bizi daha önce köklerimizden koparmak için bizleri hem abdestimize hemde namazımıza yabancı bırakmışlar.Şimdi hep birlikte bu eksik bilgilerimizi tamamlamağa çalışıyoruz.Bu güne kadar dua kitaplarında yazılı olan dualarla abdest alan hiç bir insanlada karşılaşmadım. Çünki çoğumuz abdest azalarımızı yıkarken Resülallah efendimizin okumuş olduğu duaları ezbere bilemiyoruz.Bu nedenledirki,en azından abdestimizden biraz olsun ecir ve sevab kazanabilmemiz için,Abdeste başlarken yukarıda belirtildiği üzere,Euzü besmele çekerek başlayabiliriz. yüzümüzü yıkarken, Şehadet kelimeleriyle''Eşhedü en'la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluhu'' okuyabiliriz,Kollarımızı yıkarkende,Kelimeyi tevhidi''La İlahe İllallah muhammeden Rasulallah'' okuyabiliriz, Başımızı mesh ederken; Ayetel kürsiyi okumaya başlayıp sağ ayağımızı yıkayıncaya kadarda ayetel kürsiyi bitirebiliriz.Sol ayağımızı yıkarkende;Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusulihi vel yevmil ahiri ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi mina'llahi teala vel basü badel mevt hakkun Eşhedü en'la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasuluhi''Okuyarak abdestimizi tamamlayabiliriz(Eşrefoğlu rumi: Müzekkin nüfüs);Sonrada;kıbleye dönüp gözlerimizi semaya dikip,Eşhedü en'laa ilehe illallahu vahdehu la şerike lehu,ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve Rasülühu,Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil aziym.denilirse cennetin sekiz kapısı birden kendisine açılır ve istediği kapıdan cennete girebilir(Nesei,Ukbe bin amirden rivayet)Sonrada Üç kez Kadir sürei celilesini okuyabiliriz.Tabiki esas olan, abdest alırken her azamız için Rasulallah efendimiz  hangi duaları okumuş ise ,onun sünnetine tabi olarak aynı duaları okumak en efdali ve en güzel olanıdır.Biz abdest sevabından mahrum kalmamak için bu bilgileri yazdık Abdest dualarını bilenlerin veye ezberlemeğe muktedir olanların abdest dualarını okumaları her zaman tavsiye edilir,Şunuda yeri gelmişken belirtelimki, Rasülallah efendimizin ağzından çıkan ve ona tabii olarak söylenen bir kelimenin , bir duanın yerini başka hiç bir şey tam olarak dolduramaz Güsl abdesti:farzı üçtür.Ağzı yıkamak,burnu su çekip yıkamak ve tüm bedeni hiç kuru yer kalmıyacak şekilde yıkamak.Zaten bunu farzlarıyla sünnetleriyle her müslüman biliyordur. Benim değinmek istediğim konu,güsl abdesti ile namaz kılınırmı,kılınmazmı meselesi; Kişi daha çok sevap kazanmak için güsül abdesti alarak tabiki namaz kılabilir ve daha çok sevap kazanır.Evliyalar sultanı,Muhyiddin Abdül Kadir Geylani Radiyallahü Anhü,Ben kırk yıldır her namazımı boy abdesti ile kılıyorum diyor. Ancak kişi cünüp iken güsül abdesti alırsa;ve Arkasından veya önünden abdesti bozacak bir şey çıkmaz ise, güsül abdesti ile namaz kılabilir. Ancak cünüp kişi güsül abdesti almasına rağmen,Herhangi bir yerinden namaz abdestini bözacak  akıntı,sızıntı veya yellenme v.s. geliyorsa güsül abdesti geçerlidir fakat bu abdestle namaz kılamaz.Gusül abdesti,ancak tekraren gusül abdesti almasını gerektirecek bir hal olunca bozulur. Denilmiştirki kişi güsül abdesti almadan önce ya biraz yürümeli veye küçük defi hacetini yapmalı.Abdestlerimiz konusunda çok temkinli olmalıyız.Namaz kılmak için abdest alırken,abdest suyunun üzerimimize sıçramamasına dikkat etmeliyiz ve Gereğindende fazla su harcamamalıyız.Kim abdest azalarını üç defadan fazla yıkarsa,hem zulmetmiş olur,hemde kötülük etmiş olur.Namaz abdestinde azaları üç defadan fazla yıkamak ....... mekruh sayılmıştır .

                      ****SELAM VE DUA İLE ****