31 Aralık 2013 Salı

itikad

           Bismillahirrahmanirrahim                                  Dinimiz islam Dinlerin en mükemmeli,en güzeli,selim fıtratın ve doğru aklın kabul etmesine en yakın olandır.İslam ruh ve bedenin ihtiyaçlarını karşılamaya güç yetirebilen tek dindir.İslam dini Allah c:c tarafından takdir edilen sistemiyle insanlığı komonizmin pençesinden,kapitalizmin cenderesinden ve hırıstiyalığın ruhbanlığından kurtarmıştır.
    Dinimiz İslamın temeli;İtikad,İlim ve Amel olmak üzere,üç temel öğeden oluşmaktadır.  birincisi olan itikad konusunu rabbimizin subuti sıfatlarıyla bir parça açıklamağa çalıştık,ikinci önemli husus ise ilimdir.İlim ile kasdedilen islamın şartlarından olan namaz.oruç. zeket,hac,kelimeyi şehadet ve diğer şeriat ilimlerini kapsamaktadır.İnsanlar helak olur,ancak bilenler kurtulur,bilenlerde helak olur ancak bildiklerini yaşayanlar kurtulur,bildiklerini yaşayanlarda helak olur.ancak ihlaslı olanlar kurtulur,ihlaslı olanlarda her an onu kaybetmekle karşı karşıyadırlar.ilim çinde dahi olsa arayınız, ümmetimin alimleri beni israil peygamberleri gibidir.resulallah daha bir çok hadisi şeriflerinde alimi övmüş ve ümmetini ilme teşvik etmiştir.iki günü müsavi(denk)olan aldanmıştır,der.yine peygamber efendimiz H.z.muhammed mustafa sallallahü aleyhi ve  selem efendimiz ahirette alimin mürekkebi ile şehidin kanı tartılır,alimin mürekkebi şehidin kanından daha ağır gelir. demektedir
      Ey kardeş cehalet mümüne yakışır bir sıfat değildir.öyle ise bizlere düşen afaki ve enfüsü ilimlerde terakki etmektir.ilim ise bir bahçe gibidir nasılki bir bahçeye sebze ekileceği vakit öncelikle bahçe yabancı ve zararlı otlardan ve çalılardan temizlenmesi gerekir sonra toprak sürülüp tohum ekildikten sonra sulanıp çapalanır ve Allaha tevekkül edilerek ürün alınabilirse,ilimde buna benzer.Önce insanın kalbinden,kibir,makam sevgisi,şehvet kin,hased,kıskançlık,oburluluk,uzun emelli olmak,kovuculuk,v.s temizlenmeli sonra ilim sahibi kimselerle arkadaşlık etmeli helal lokma yemeli ve olur olmaz herşeye fazla kızgınlık da göstermemelidir.zira nasılki  köpek olan eve melek giremez ise, kızgınlık gösteren kalpdede köpek sureti oluşduğundan köpekleşen kalpde ilham alamaz.ilim çok malumat sahibi olmakta değildir.belki ilim insanın kalbine ilham olunan bir nurdur.bu nura kavuşmak için ise,insan kalbinin kötü sıfatlardan arınması resulallahın sünnetine harfiyen uyulmaya çalışılmasıyla mümkün olabilir.kalbin kötü sıfatlardan temizlenmesi ise ,çaba gerektiren bir iş olup,kötü sıfatların menzilini değiştirmekle mümkün olabilir.şöyleki;müslüman kibirini gururunu islam düşmanlarına karşı bilhassa düşman saldırısı karşısında,kızgınlığını yine allah düşmanlarına karşı ve kendi nefsine karşı göstermelidir.Bir diğer ilim grubu ise bir müslümanın namazı, oruç, zekat  hac ve müslümana gerekli olan ilahiyat  konuları hakkında elden geldiği ölçüde lüzumlu bilgileri biran önce öğrenmeğe çalışmalı,Aallaha karşı ve diğer insanlara ve mahlukata karşı  olan haklar ve vazifelerini bir an önce öğrenmelidir.ASIL İLİM İSE İNSANIN KENDİ NEFSİNİ BİLMESİ, DOLAYISIYLA ALLAH (C.C.) KAMETİNCE Tanımağa çalışmasıdır.NEFSİNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR.nefsini bilmek ise insanın sonsuz aciz,sonsuz fakir ve sonsuz nakıs olduğunu ve insanın kendi haddini bilmesiyle mümkün olabilir. işte bir örnek nasılki insan havaya suya ekmeğe ve sonsuz bir hayata muhtaç, fakat muhtaç olduğu şeylerin fakiri sayılır ve muhtaç olduğu şeyleri yaratamamasıda onun acizliğine bir
karinedir.onun ihtiyacını bilen birisinin ihtiyaç duyduğu şeyleri suhuletle yani çok basit ve kolay bir şekilde yaratması,ihtiyaçlarının karşılanması onu rabbine götürür.havayı dudağının önüne koyan etrafını denizler ve akarsular ile çevreleyen,basit bir topraktan envayı çeşit mahsülatı gürültüsüz patırtısız suhuletle yaratanı düşünmek insanı nefsini tanımaga dolayısıyla, rabbini bilmeğe götürür. Rabbini tanımanın acz,fakr ve nakıslığını bilmekten başka yolu yoktur.insanın aczini bilmesi rabbinin ne kadar güçlü ve her şeye kadir olduğunu,insanın fakirliğini bilmesi rabbinin ne kadar zengin gani ve muğni olduğunu,yine insanın kendi naksını bilmesi rabbinin her tütlü noksandan münezzeh olduğunu,onu uyku uyuklama hastalık ve sair noksanlardan münezzeh olduğunu,aksi halde kainatın bir saniye bile ayakta kalamıyacağını bilmeye ve idrak etmeye götürür.Bir insan kendini ne kadar çok tanırsa o kadar kemale ermiş sayılır. ...                 SELAM  VE  DUA  İLE

26 Aralık 2013 Perşembe

NETİCEİ KELAM

           Bismillahirrahmanirrahim                                                                                                     rabbimizin isim ve sıfatları hakındaki yazı dizimizle ne kadar çok şey anlatmağa çalışılsada netice itibarıyla mutlak ve sonsuz olan sıfatlardan bahsedildiğinden yinede hiçbir şey ifade edemediğimiz görüldü,bu yazılarımızda ve internet aracılığı ile yazı yazmağa başlamamızdaki öz amacım,halk arasındaki rabbimiz hakkındaki bazı yanlış inanışlara elimden geldiği ölçüde bir parçada olsa cevap vermek vede en azından onun gönderdiği dinimize azda olsa hizmet etmeğe çalışarak vicdanımı rahatlatmaktır.tevfik allahdandır.Vela havle vela kuvvete illa billah 
diyoruz.. Ey kardeş rabbimizin isim ve sıfatlarını düşünüp tefekkür ederken sakın onun bir kısmının hayat bir kısmının ilim bir kısmının da kudret gibi oldğunu anlama o,tamamıyla hayattır tamamıyla kayyumdur ve tamamıyla ilimdir tamamıyla kudrettir tamamıyla mütekellimdir ve her isim ve sıfatının keyfiyetini böyle anlamak gerek. Yani rabbimizin bir kısmı ilim bir kısmı hayat ve bir kısmı mütakeelim değildir.Rabbimizin isim ve sıfatları bölünme ve tecezzi kabul etmez. sakın bunu aklım almıyor demiyesin,zira bizim ruhumuznya zindanında ve beden kafesinde mahkum gibidir.zindandaki bir mahkum dünyadan nekadar malumat alabilirki.Rabbimizin isim ve sıfatlarına azami derecede büyük ayna olan, Biz insanlara gelince,acıktığımızda aklımız fikrimiz tamamıyla rızık hayalinde olur. veya aynı insan mahkemede aklını fikrini mahkemeye verirki adalet tecelli etmesini ister,çok tehlike anında aynı insanın tüm aklı fikri o tehlikeden kurtulmak olacaği gibi,Bir hususudaha açıklamakta fayda görüyorum.Biz sonsuz aciz ve sonsuz fakir insanlar.bir anda ancak bir işle meşgul olabiliriz, mesela makele yazan bir adam aynı anda marangozluk yapamaz veya bir şeye çok kızan veya kırılan bir insan aynı anda sevinç çığlıkları atamaz veyutda doğuya doğru yürüyen bir insan aynı anda batıya doğruda yürüyemez,keza güneye doğru yürüyen bir insan aynı anda kuzeye doğruda yürüyemez.Fakat rabbimiz için ne doğu vardır ve nede batı,ne gaçmiş vardır nede gelecek zaman.o tüm zamanları ve mekanları bir anda huzurunda bulur.o evveldir,ahirdir,zahirdir  vede batındır.     arife bukadar tarif yeter...                                               selam ve dua ile                                                                                                                                                                                                                                                     

25 Aralık 2013 Çarşamba

kudret ve tekvin sıfatı

             Bismillahirrahmanirrahim                                                                                          
Allah(c.c)kudret ve tekvin sıfatlarından onun mutlak kudret  ve tek yaratıcı olduğunu anlıyoruz.Bazı hanefi islam alimleri kudret ve tekvin sıfatlarını ayrı ayrı sıfat olarak değerlendirerek rabbimizin subuti sıfatlarını sekiz subuti sıfat olarak tesbit etmişlerdir.daha çok şafi mezhebine mensup islam alimleri ise,tekvin sıfatını kudret sıfatı ile birlikte değerlendirerek rabbimizin sübuti sıfatlarını yedi sübuti sıfat olarak kabul etmişlerdir.Her ikiside haktır.Bundandır ki halk arasında konuşma dili olarak Allah'ın yedi kudretinden bahsedilmektedir.Onun kudretinden nasıl bahsedebiliriz ki o sonsuz kudret sahibidir.Hiç bir örneği olmadan hayat sahiplerini yaratan ve hayat sahiblerine hayatı veren odur.
  Canlı mahlukata yaratılış gayesine göre  ruh veren, ya hayyu sıfatından can veren ve ya kayyum ve Ya rezzak ismiyle ayakta tutan odur.ve yine mahlukata kendisini koruması için mahlukatının özelliğine göre izafi bir güç veren, yerleri ve gökleri bir dengede tutan yine odur.o mutlak kudret sahibidir.onun kudretine yerler ve gökler boyun eğmiştir.bu konuda söylenecek söz bitmez çünki sonsuz ve mutlak olandan bahsetmekteyiz.      
            Ey kardeş,kudret ve tekvin sıfatını anlamak için acizane bir örnek vermek gerekirse,işte rabbimizin havası ne güzel soluyoruz değilmi birde kırlarda gezersek nekadar temiz ve nefis rahatlatıcı bir hava soluyup tenefüs ediyoruz,ya  su sıcak yaz günlerinde soğuk su içmek ne kadar hoş değilmi v.s.işte soluduğumuz  havanın birden  fırtınaya dönüştüğünü gör,bilmem ne tayfunu ne hortumu dünyanın en güçlü devletlerinde bile şehirleri silip süpürüyor.ya suya nedemeli o mai tusunamiye dönüştüğünde kaçmaktan başka onu engelleyebilecek güç gördünmü  hiç.Rasülallah efendimizin savaşta bir avuç toprak alıp düşmanlarına attığı zaman   her düşmanın hepsinin gözüne aynı anda gelen toprak nedeniyle bozguna uğrayıp kaçan müşrikler karşısında toprağın bir bomba haline dönüştüğünü hatırladığımızda tüm bu işlerin rabbimizin kudretini anlamak için bir küçük misal olarak söylüyebiliriz.Yoksa rabbimizin gökleri direksiz yedi kat olarak nasıl dizay ettiğini ve sayısını bilmeğe güç yetiremediğimiz galaksileri nasıl yaratıp onları yörüngelerinde şaşırmayarak yüzdürdüğünü aklımız almaz.o kudret ve tekvin sıfatlarıyla herşeyden bir şey yapar. birşeyden herşey yapar,ölüden diriyi diriden ölüyü geceden günündüzü gündüzden geceyi çıkaran o dur.....Bunları birer misalle açıklamak gerekirse;basit bir sudan sayılamayacak kadar çok canlı yaratır.kışın ölen tabiattan ilk baharda sayısız mahlukatı diriltir.bir çekirdekten koca bir  ağaç yarattığı gibi,koca bir ağacı yine meyvesinin içindeki küçük bir çekirdeğin içine yerleştirir.....hasılı rabbimizin kuretini ve yaratmasını anlatmakla bitiremeyiz.Bu yazımızla hasbel kader rabbimizin sekiz subuti sıfatlarını bu kadar açıklamakla iktife ediyoruz.gelecek yazı dizilerimizde yine rabbimizin hikmetlerinden ve onu nasıl sevmemiz gerektiğinden, vede kendimizi ona nasıl sevdirebileceğimizden dilimiz döndüğü ölçüde bahsetmeğe çelışacağız inşallah.Tüm iyi niyetimize rağmen Buraya kadar söylediklerimizden  farkında olmadan herhangibir hata ve kusur ettik ise Rabbimizin Gazabınden Rızasına,Azabından Affına yine ondan onun şefkat ve merhametine sığınıyoruz ......                                                                        .selam ve  dua ile

23 Aralık 2013 Pazartesi

İRADE SIFATI

            BİSMİLLAHİRRAHMENİRRAHİM
        
Rabbimizin Kudret ve İradesi,kainatda seyrettiğimiz muhteşem
nizam ve inzamla ayan beyan görülmektedir.rabbimizin iradesi olmasa semadaki gezegenler ve yıldızlar hem kendi etrafında hemde birbirlerinin etrafında bu kadar muhteşem bir intizam içerisinde varlıklarını sürdüremezlerdi.Rabbimizin kainatdaki kanunları okadar muhteşemdirki galaksiler yıldızlar aralarında herhangibir maddi bağ bulunmamasına rağmen cazibe ve daifa kanunu ile manzümeler şeklinde hiç bir zaman düzenlerini bozmadan rabbimizin irade kanunu dahilinde semada kendi yörüngelerinde yıllarca yüzüp gitmektedirler.
          Ey kardeş;uzaydaki bu muhteşem esrarın sırrını anlamak istersen,nasılki semadaki tüm galaksiler gibi güneşi oniki gezegenini yörüngesi içerisinde rabbimizin cazibe ve defia kanunu ile yüzdürüp  gezdiriyorsa,arzımızda da bir aile içerisinde ana babanın çocuklarına karşı ve çocuklarında ana va babalarına karşı olan sevgi bağları ile birbirilerine  bağlanmaları her türlü maddi bağdan daha sağlam ve daha güçlü olarak bağlanmış olmalarına dikkat et.yine ailedeki bu sevgi ve şefkat bağı rabbimizin şefkatinin bir lemasıdır.keza sevgili peygamber efendimiz  hazreti muhammed mustafa (a.s.m)efendimizin ashabı arasındaki sevgi bağlarının tesisi yine rabbimizin iradesinin tezahüründendir.sonuç itibarıyla gökte ve yerde ne kadar nizam ve intizam varsa rabibimizin iradesindendir.istersen hayvanat alemindeki nizam ve intizama da bak.en azından arı ve karıncaların hayatlarındaki nizam ve intizamı seyret.İradesiz zannettiğimiz hayvanat dahi aralarında nasılda iş bölümü yapmışlar.hasılı mülk onun mülkü mülkünde istediği gibi her zaman tasarruf etmesi neticesinde iradesi ayan ve beyan gözükmesine rağmen ,bizler çoğu kez sebepler dairesinen çıkamamakta veya ülfet perdesine takılmaktayız.gerek enfüsü ve gerekse afaki dairelerde rabbimizin isim ve sıfatlarını görmek ve temaşa etmek bizleri marifetullaha yani rabbimizi tanımağa, rabbimizi tanıdıkça onu daha çok seveceğimizden bizleri muhabbetullaha götürür.marifetullah ve muhabbetullah ise ahiret aleminde insanın ibadetleriyle,hayır ve hasenatlarıyla birlikte yeğane sermayesini teşkil eder.selam ve dua ile                    

17 Aralık 2013 Salı

semi basir ve mütekklim sıfatları

                            Bismillahirrahmanirrahim                        Allah(cc) hem semi,hem basir ve hemde mütekellimdir.allah (cc) işitir,görür ve konuşur.fakat onun duyması görmesi ve konuşması için bizim gibi azalara ihtiyacı yoktur.
       Ey kardeş; rabbimiz'in hiçbir azaya muhtaç olmadan işitmesine konuşmasına ve görmesine misal ise,nasılki bugünün insanları tv.telefon teleskop,uydu ve diğer cihazlarla görüşüp konuşabiliyorlar ve iletişim kurabiliyorlarsa, hayvanat ise bütün bu teknolojiden mahrum ve iletişimleri bir kaç kelimeyi geçemiyor ise;Rabbimiz tarafından sonradan yaratılan  insanlar ile hayvanat arasında bu kadar mukayeseye bile gelmeyen muazzam bir işitme görme ve konuşma farkı varsa, kudreti sonsuz rabbimizin işitmesinin konuşmasının ve de görmesinin bizim görmemiz duymamız vede işitmemizle bir benzerliği olamaz.o gece karanlığında karataş üzerinde yürüyen siyah karıncayı görür ve ayak seslerini işitir.allah(cc)h.z. Musa aleyhi selamla konuştuğu için musa a.s. kelimullah denilmiştir. Rabbimizin musa a.s konuşması ilk kez tuva vadisinde bir ağaç vasıtası ile olmuştur,sonra tur dağında.daha uzun süreli konuşmuştur.Peygamber efendimiz H.Z.Muhammed Mustafa (a.s.m) efendimiz ise miraçda rabbimizi hem görmüştür hemde konuşmuştur.bu konudaki bazı itilaflar varsada asıl olan peygamber efendimizin miraçda ve fakat ahiret aleminde rabbimizle mukaleme olduğunda görüş çokluğu vardır.müslümanlar ise cennete rabbimizin rüyetine masar olacaklardır.İnşallah.müslümanların Rabbimizi  cennete görmesi ise;her müslüman için tahsis edilen cennetindeki nimetlerin,ağaçlar,nehirler ,kuşlar ve her türlü nimetlerin,bir anda  rabbimizin izniyle tümüyle göze dönüşmesiyle Rabbimizi ancak görebileceğimiz söylenmektedir.(Mektubat imamı rabbani).Kaldı ki sevgili pegamber efendimizin mucizeleriyle ağaç konuşmuş,taşlar zikretmiş hayvanlar konuşmuştur.sonuç itibariyle rabbimiz dilerse bu dünyadaki tüm mahlukat ve anasırı erbaa (hava,su,toprak ve ateş)ilede göz gibi görebilir,kulak gibi duyabilir ve dil gibi konuşabilir.Gerçek manada konuşan odur duyan odur görende odur,bizim konuşmamız görmemiz ve duymamız ise sonradan yaratılan mahluk seviyesindedir.
sonsuzdan sonlu ne kadar bahsetse de hiç bir şey söyliyememiş, seviyesindedir. 
                                                                             selam ve dua ile

11 Aralık 2013 Çarşamba

ilim

                                Bismillahirrahmanirrahim                                        
 Rabbimizin ilmi herşeyi   kuşatmıştır.O,Zahirdir,
Batın'dır.Evveldir.Ahirdir. Gökleri ve yeri yaratan yedi kat yeri ve yedi kat gökleri yaratan ancak odur ve arşdaki melekleri yaratan sularda ve karalarda yaşayan gözle görülen ve görülemeyen tüm mahlukatı yaratan odur.Yaratılan mahlukat arasındaki uyum , ahenk ve yardımlaşma yine ondan haber verir.Asırlara göre ve insan ihtiyacına göre lüzumlu eşya,araç ve gereçleri yaratan'da odur.
       Ey kardeş : insanların tüm icat ve keşiflerini ve modern asrımızda insanların faydasına sunulan tüm teknolojiyi yaratan odur.Zira  nasıl ki bir tohum toprağa atıldığı zaman yeşerip ağaç veye bitki oluyorsa onu yapan zat hava su toprak ve güneşi tohumların imdadına gönderiyorsa,uçak,gemi elektirik gibi teknolojiyide yine insanın imdadına gönderen'de o dur.
insanlar tarafından keşfedilen tüm teknoloji, rabbimizin kainatına daha önce yerleştirmiş olduğu kanunlarının keşfedilmesiyle  vucuda gelmişlerdir.Kaldi ki tüm ilimlerdeki nihai hadefler,daha önceden peygamberi zişan efendilerimizin mucizeleriyle, insan oğluna gösterilmiştir. H.z Süleyman a.s belkısın tahtını göz açıp kapayıcaya kadar asaf ismindeki bir alim vasıtasıyla çok uzaklardan gösterilmesi ve belkısın tahtının maddi olarak bir anda göz açıp kapayıcaya kadar  H.z.süleyman a.s. sarayına getirmesi,(günümüzde televizyon gibi) H.z Nuh a.s ın gemisi, H.z Yusuf a.s saat yapması ve sevgili peygamber efendimizin bir işaretiyle ayı ikiye bölüp tekrar bir işaretiyle ayın eski haline gelmesi,uzay mekiklerinin yerden kontrolleriyle bölünüp ayrılmasına işareti gibi gözüküyor.
       Netice itibariyle rabbimizin ilmi sonsuz olup onu anlatmak biz gibi ami adamların karı değildir.nasılki bir incir çekirdeğini tefsir edip  incir çekirdeğinden  koca bir incir ağacını yaratan ve yine nasıl koca bir çınar ağacının kader  proğramını çınarın küçük tohumcuğuna yerleştiren, dahası koca bir kainatı insanın ruhuna ve bedenine dercedebilen.ölüden diriyi,diriden ölüyü çıkartabilen (kışın ölmüş gibi cansız hale gelen ağaçlar ve diğer mahlukatı baharla birlikte dirilten ve insanların gıda olarak yemiş olduğu ateşte pişirilen çeşit,çeşit sebze ve yemeklerden insanın gözü kulagı beyni ve sair ağzalarına canlılık veren,adete bir şeyden herşey herşeyden bir şey yaratan) ancak ve hüve ala külli şeyin kadir olan Allah (c.c) olduğuna göre.Ve yine, tüm mahlukatın yaratılmasında veya insanlar tarfından yapılan tüm keşifler husunda sebepleri bir el veye elin tuttuğu kalem gibi görmeliyiz.insanların buluşlarına keşif demeliyiz zira bizim şuanda bildiğimiz vede henüz bilemediğimiz birçok ilimleri rabbimiz ezeli ilmiyle yaratmıştır.ihtiyaç ve zamanı geldiğinde o ilmleri insanlar ancak keşfederler.bir şeyi daha önceden  hiç örneği olmadan icat edip yaratmak ise ancak rabbimize mahsusdur.yaa bediüssamati velard yazel celal vel ikram ve hüve ala külli şeyin kadiir. kainatta mevcut tüm ilimlerin rabbimizin sonsuz ilminden bir damla olduğunu bilip ona sonsuz hamd ve şükretmeliyiz.
                                                                                selam ve dua ile

22 Ekim 2013 Salı

hayat sıfatı üzerine

        Bismillahirrahmanirrahim                                                      Rabbimizin Hayat sıfatı en önemli isim sıfatını teşkil etmektedir.zira hayatı olmayanının ilminden  görmesinden, konuşmasından,İrade vede kudretinden bahsetmek söz konusu olamaz.Allah(c.c) hayat sahibidir fakat hayatını hayat sıfatından almaz.O bizzat zatı ile hayatlıdır.Kendisi dışındaki mahlukat ise; hayatlarını hayat sıfatından almaktadırlar.Hayat öyle bir iksirdirki tüm kainat kendisine musahhar olmuştur.  kainat adeta hayata hizmet etmek için yaratılmış gibidir.Hayat sahipleri karıncadan fil ve zürafaya kadar,hatta mikroptan balinaya kadar çeşitlilikler arzetmektedir,hayat tabakalarıda çok farklıdır. Bitkilerin,hayvanatın ve insanların hayat tabakaları farklı olduğu ğibi.şehitlerin,hızır(a.s) ve paygamberler ve bazı evliyanın vefatlarından sonraki devam eden hayatlarıda çok farklılıklar arzetmektedir. kaldıki gözümüz mevcudatın ancak yüzde dördünü  görebildiğine göre, göremediğimiz  daha çok mahlukat var demektir. Hayatın  en önemli bir unsuru ise;rabbimize açılan en büyük bir pencere olmasıdır,arzımızda ya Hayyü ismini azami ölçüde,Okyanuslar ve denizlerde yani suda görüyoruz zira su adeta hayata menşey teşkil etmektedir..Rabbimiz en necis ve en değersiz şeyden insan gibi en değerli mahlukatını yaratması,keza hayvanatın yumurtalarından çeşit,çeşit renga renk kuşlar yaratması yine zerre gibi küçük tohumcuklardan çeşit çeşit bitkiler yaratması bize gösyeriyorki bu işler sadace tohumların havanın suyun işi değil, ancak sonsuz bir kudret sahibi bukadar basit sabeplerden bu kadar çeşitli mahlukatı yaratabilir. zaten yaratılılş sebeplerinin çok basit olması, rabbimiz ile mahlukatı arasında tenteneli bir perdedir.Yine böyle olması yani sebeplerin çok basit olması kendisini bize tanıtırıp sevdirmek isteyen rabbimizin rahmetindendir.öyle ise bizlere düşen asıl vazife.sebeplere takılıp  zihnimizi yormadan bulandırmadan.

Rabbimizi rahmetiyle mağfiretiyle tanıyıp sevmek ve ona rasulallah efendimizin bizlere tarif ettiği ölçülerde namazlalarımız zikir dua hayır ve hasenatımızla  sevgimizi göstermekle ve kendimizi ona sevdirmektir.

         Ey kardeş! fazla söze hacet yok hele bir şu yağmuru düşünelim dünyanın hangi uçak filosu bu kadar yağmuru ve karı yeryüzüne bu kadar mükemmel bir şekilde serpebilir.

Yediğimiz gıdaları midemizden göz kulak beyin kalp v.s tüm organlarımıza ihtiyaçlarına göre dağıtımını kim kendisi yapabilir.Dahası kainatımızdaki bu kadar güzel ahenkli bir sistemi kim kurup  devam ettirebilir.Örnek vermek gerekir ise; şeker pancarından şeker pamuktan bez,domatesden salça,

üretebilirsin.Fakat; insan meni gibi necis bir şeyden insan üretebilmek, çok basit bir topraktan acı tatlı renga renk meyve ve sebzeler,yumurta ve tohumcuklardan çeşit çeşit kuş ve mahlukatı yaratabilmek,dahası insan sağlığı için, vaz geçilmez vitamin ve minerallari basit bir topraktan,meyve ve sebzelere yükleyip üretebilmek.Ancak rabbül aleminin İlmiyle,İrade ve kudretiyle yapılabilecek işlerdendir.Hayat sıfatı ALLAH (C.C)  en büyük ve parlak isimlerinden olduğundan,hangi şey hayatlansa,o şey canlanır şenlenir hayatlanır ve rabbimizin bir çok isminin tezahürüne menşey olur.Bunun en bariz örneğini anlamak istersek;diri bir insan ile ölü bir insanı mukayese yapmamız veya kış ayları ile diğer bahar ve yaz mevsimlerini kıyaslayarak tefekkür etmemiz bize yeterince bilgi verecektir.Hayatı ancak o (HÜ)

yaratabilir ve hayatlıların hayatlarını ancak o devam ettirebilir.

Ondan başkası ne hayat yaratabilir ve nede hayatlarının devamını sağlıyabilir.Bu nedenledirki Ya Hayyu'ismi İsmi azam veye İsmi Azamdan bir isim olarak görülmüştür.                                                                                                     selam ve dua ile           

19 Ekim 2013 Cumartesi

DİNİMİZİN TEMELİ

                    Bismillahirrahmanirrahim                                                                                                                                                             Dinimiz islamın temeli; itikad,ilim ve amel üzerine kurulmuştur.İtikad ise;allaha iman, Allahın kitaplarına meleklerine, peygamberlerine ve,kadare iman olup, hayır ve şerrin allahdan geldiğine,Öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna,kabir azabının hak olduğuna,münkir ve nekirin hak olduğuna,sırat köprüsünün hak olduğuna,mizanın ve hesabın hak olduğna,Amel defterlerinin hak olduğuna; şefaatin hak olduğuna,cennet ve cehennemin hak olduğuna sevgili peygamber efendimiz nasıl inanıp ümmetüne açıklamışsa aynen onun gibi iman etmek demektir.Amel konusunda müceddit alimlerimizin fetvalarına uymak caiz olduğu halde, itikad konusunda İse yoruma izin yoktur.İman gayba inanmak olduğuna göre,Rasülüllah efendimiz nasıl itikat etmiş ise biz müslümanlarda itikat konusunda, peygamber efendimize aynen uymakla mükellefiz.

       Ey kardeş; itikad'ın bozukluğu neye benzer bilirmisin,nasıl ki insan gömleğini iliklerken ilk düğmesini yanlış iliklerse devamında gömleğinin tüm düğmelerini yanlış iliklemeğe devam eder,işte dinimizde yanlış itikad'da  böyledir.Zira yanlış itikadla işlenen amellerin boşa gitme ihtimali vardır ve ayrıca yanlış itikad sonucu insanın sui hatime ile ruhunu teslim etmesi söz konusudur. bizde konumuza Allah'a (c.c) imanla başlarız rabbimizin zati sıfatları;

Vucut:Allahü teala bizzat vücuduyla mevcuttur.Vucudu vaciptir.

  KIDEM:Allahü teala'nın varlığının evveli yoktur.

  BEKA:Allahü tealanın varlığının sonu yoktur.

  VAHDANİYYET:Allahü teala birdir,zatında sıfatlarında ve fillerinde bir ortağı ve benzeri yoktur.

 MUHALEFETÜN LİLHAVADİS:Allahü teala zatında ve sıfatlarında hiçbir mahlukata benzemez.

 KIYAM Bİ NEFSİHİ:Allahü teala doğmamıştır ve doğrulmamıştır.varlığı bizzat kendindendir.Allahü tealanın zatı hakkında hiçbir islam alimi dil oynatmamıştır.Zati tefekkür bizzat rasülallah tarafından yasaklanmıştır.Peki öyle ise rabbimizi nasıl tanıyabiliriz,Rabbimizi tanımamız için üç külli yol vardır,başta peygamber efendimiz(s.a.m), mukaddes kitabımız kuranı kerim,birde kainat kitabıdır. bu üç külli yoldan birisini dahi ciddiyetle incelersek rabbimizi kolayca tanıyabiliriz.Peygamber efendimizin bizzat kendisi mucize olduğu gibi kuranı kerim dahi onun bir sönmeyen meşale gibi mucizesidir.Rabbimizin birde sübüti sıfatları vardır:hayat,ilim,irade,semi basar kelam,kudret ve tekvin,bazı hak meseblere göre tekvin ve kudret sıfatı aynı telakki edildiğinden subutu sıfatlar yedi olarak tesbit edilmiş,hanefi anlayışına göre ise tekvin sıfatıda ayrı bir sübüti sıfat olarak kabul edildiğinden sekiz sübuti sıfat olarak tesbit edilmiştir.Sayılan subuti sıfatlardan hernekadar bizede bir miktar verilmiş isede; bizim hayatımız, görmemiz, konuşmamız ve ilmimizin v.s rabimizin sıfatlarıyla hiçbir benzerliği yoktur.o konuşur fakat konuşmak için bizim gibi iki dudağa ve dile ihtiyacı  yoktur. O  görür fakat görmek için bizim gibi göze ihtiyacı yoktur.Bir misal vermek gerekirse,harita üzerindeki bir şehir ile asıl arz üzerindeki bir şehir gibi veya atlas kitabindaki bir okyanus ile asıl okyanuslar gibi belki daha fazla fark vardır.zira rabbimizin her isim ve sıfatı zati gibi kadim ve sonsuzdur.Fani olanı sonsuzla mukayese yapmak ise geometrideki faraza olarak çizilen enlem ve boylam gibi varsayım çizgilerinden ibarettir.............selam ve dua ile    

16 Ekim 2013 Çarşamba

TEVHİD

 Tevhid birlemek...demektir.


Müslümanın hayatında tevhid düşüncesinden daha önemli bir düşüncesi olamaz, olmamalıda. Zira rabbimiz şirk hariç tüm günahları affedebileceğini söylüyor. Öyle ise;   Rabbimizi nasıl tanıyabiliriz, ona nasıl has bir kul olabiliriz, ve en önemlisi şirkten nasıl kurtulabiliriz?

        Allah'ın zatının birliğini  2 sayısının yarısı olan 1 gibi anlamamalıyız Allah(c.c) ikinin yarısı olan bir gibi veya bir insan gibi anlamamız yanlıştır ve de bizi hataya götürür. Zira bir çok insanın bu yüzden Allah'ı aklım almıyor gibi düşüncelere saplanılıyor ve dahası,bizzat peygamber efendimiz terafından yasaklanan Allahın zatını tefekküre kalkışıyor ve Allah c.c. birliğini kavrayamayarak, O'nu sanki tek bir insan gücü ile kıyaslar gibi hatalı  bir düşünceye saplanıyor.Aklının ve şeytanın yorumuyla da tüm bu ilahi sistemin yaratıp idare ve devam ettirmesinin tek bir Allah c.c. tarafından yapılmasının imkansız olduğunu sanıyor. Ve nihayet,Kuran gibi güneşi bırakıp,yıldiz böceğinin ışığı kadar olan aklının yorumuylada,her şeyi kainat üretiyor veye herşey kendi kendine oluyor gibi, safsatalarla azim bir şirke düştükleri görülüyor.

     Günümüz kitap ehli ise (yahudi ve hıristiyanlar), üç ilah gibi veya, melekleri Allah'ın kızları,üzeyir a.s.m'ı Allahın oğlu gibi sapık  bir düşünceye saplanmışlardır.Dünya sultanları bile tek olduğuna göre,yani bir devletin iki ve üç kralı veya padişahı olmadığına göre veya bir devletin birden fazla cumhurbaşkanı  bir  ilde iki vali bir ilçede iki veya üç kaymakam olamaz ise, olsa işler hepten karışır,birisinin yapmak istediği bir işi öbürü yapmak istemez böylece hiç bir iş yürümez ve tüm yönetim fesada gider mahvolur.öyle ise; nasıl olurda birden fazla ilah olabilir.Birden fazla ilah olsa iki cihandaki bu mükemmel ahenk ve düzen olurmuydu,dahası birden fazla ilah olsaydı hiçbir şeyin varlığından bahsetmemiz söz konusu olamazdı.

Zira birden fazla ilah olsaydı birinin yapmak istediği bir işi öbür ilah sırf ilahlığını göstermek için yaptırmak istemezdi ve böylece tüm kainat fesade giderdi veyehudda kainat hiç olmazdı.İlahlar bir birileriyle sürekli rekabet halinde olurlardı.Halbuki hepimiz yakinen biliyor vede görüyoruzki kainatta mükemmel bir sistem işliyor.Aynen fabrikanın çarkları gibi nizam ve intizam hiç bir arızaya mahal vermeden devam ediyor.Öyle ise Allah(c.c.) tüm isim ve sıfatlarıyla tektir.Eşi ve benzeri yoktur.Misli ve zıddı'da yoktur. O,tektir.Vacibil vucud'dur. Tüm isim ve sıfatlarıyla mutlaktır.Sonradan yaratılan arazi şeyler değildir.Allahu teala,zatındave sıfatlarında benzeri ve ortagı olmamak bakımından birdir.

         Ey kardeş; Allah'ın birliğini şöyle anlıyabiliriz; Tüm mahlukatı örneksiz olarak hiç yoktan var eden, tüm hayat sahiplerinin hayatını veren yani tüm canlı mahlukatı yaratan ancak o olabilir, ondan başkası canlı yaratamaz. Öyle ise ALLAH(c.c) hayat yaratmada tektir, hayatı yaratmada eşi ve benzeri ve ortağı yoktur.(ya hayyu), Yaşayan tüm canlıların rızkınıda  ancak o yaratıp taksim edebilir.Kış mevsiminden sonra bahari getiren(yaratan) odur.Arslana et,ata ot,insana helal ve temiz rızık.Kainatı insana bir sofrayı niğmet gibi seren yine o'dur.Öyle ise, rızık yaratmaktada, Allah'ın eşi ve benzeri yoktur, öyle ise rızık vermede de tektir.(ya Rezzak), Allah (c.c) Kayyumdur. Zira bu koca kainatı ancak O,ayakta tutup,idare edebilir. Öyle ise Allah(c.c) kayyumiyette'de tektir.Eşi ve benzeri yoktur.(ya Kayyum) Ha keza,Rabbimizin tüm isim sıfatlarının tekliğini böyle anlamamız gerekir.Bütün bu tekler ise bize tek olan bir Allah'ın varlığını isbatlar.Onun Zatının nasıl olduğu ise bizce meçhuldur.Ancak ahirette,bu dünyada insanların gökteki ayı nasıl hiç kimse kimseye mani olmadan telaşsız bir şekilde rahatlıkla seyredebildiği gibi Rabbimizin cemalini seyredeceğiz inşallah.(Hadisi şerif,meali)

      Rabimizin birazının hayat birazının rezzak ve birazının kayyum gibi'de değildie. O'tamamıyla hayattır,tamamıyla kayyumdur,tamamıyla Rezzaktır,Tamamıyla rahman ve Rahimdir.Allah(c.c) .İsim ve Sıfatları,Bölünme ve tecezziyi kabul etmez.

      Bazılarıda;Allah'ı,Tüm kainatta yaratılmış olanların tümü sanmışlardır.Hayır asla öyle değildir.''Her şeyin o olması doğru olmaz.Elbette her şey ondandır.(İ.Rabbani,Mektubat)

Mümkinin(yaratılmışların) Zati,Vasfı adem(yokluk karanlığı) olup,şerrin ve noksanın habesetin menşeidir.Vucud ve onun tevabii mümkinde bulunan kemalaat cinsinden her şey,o yüce sultan hazretten istifade yollu gelmiştir.O yüce sübhanın zati kamelatından bir zıl'dır(gölge).Allah semaların ve yerin nurudur.Yüce hakkın ötesinde ise,her şey zulumat olmaktadır.(İmamı Rabbani.r.a.) Allah(c.c)'ın zatının tekliğini anlamamız ise mümkün değildir. Zira bir örnek vermek gerekirse; dünyamızın kuzey kutbundan güney kutbuna kadar bir şerit çekilip üzerine rakamlar yazılsa, bu rakamları okumaya kimin gücü yetebilir. İşte kainatımız bu rakamlardan daha büyük, Allah(c.c) kainatımızdan daha büyüktür.(R.nurdan), O'nun büyüklüğü hacim veya uzunluk kısalık gibi değildir. O, mutlak hayat sahibi, mutlak güç sahibi ve tüm isim ve sıfatları mutlak olup sonradan yaratılan arazi şeylerde değildir. Nasıl ki, dünya üzerinde coğrafi yerlerin tesbiti için farazi olarak  yani aslında olmadığı halde varmış gibi kabul edilen enlem ve boylamlar vasıtasıyla uçak gemi v.s yollarını böyle bulabilirler, bizimde rabbimizi tanıyabilmemiz için rabbimizin  bize vermiş olduğu işitmesinden çok az bir işitme, görmesinden yine bizlere çok az bir görme vermesiyle. rabbimizi subûti sıfatlarıyla ancak bir ölçüde tanıyabiliriz. Rabbim nasıl ki kendisi Hayat sahibi olduğu için hayat sıfatından insan dahil tüm canlılara hayat vermiş,Basir sıfatından  mahlukatına da  görme, semi sıfatından işitme, mütekellim sıfatından konuşma vermiştir. Konuyu birazdaha açmak gerekir ise, Allah(c.c.) görür ama bizim gibi göze ihtiyacı yoktur. İşitir ama bizim gibi işitmek için kulağa ihtiyacı yoktur. Ha keza yani Allah(c.c)  GÖRÜR, DUYAR KONUŞUR, GÜÇ ve KUVVET sahibidir. Fakat görmesinin, duymasının, konuşmasının bizim görmemiz, konuşmamız veya işitmemizle bir benzerliği yoktur. Bizim görmemiz duymamız konuşmamız veye diğer sıfatlarımız Allah'ın(c.c.)sıfatlarının yanında tıpkı dünya üzerindeki farazi olarak varsayılan enlem ve boylamlar gibidir. Bir örnek daha vermek gerekir ise; gece hiç olmasa hep gündüz olsa veyahuda hep gece olsa hiç gündüz olmasa idi gece veya gündüzün nasıl olduğunu anlıyamazdık. İşte rabbimiz bize kendini tanıtmak için nefsimizi bir vucudu kıyasi yapmamızı istemektedir.

nefsimiz karanlık ve ademe meyyallidir.yani yokluğa,hemde aczi sonsuz fakri sonsuz kusurlaru sonsuz(aczi mutlak,fakri mutlak,naksı mutlak) işte nefsimizi böyle tanıyıp,gerek kainat kitabını(afak) ve gerekse nefsimizi tefekkür ederek rabbimizin isim, sıfat ve şuunatını tefekkür edebiliriz.Nasılki bu binayı ben yaptım öyle ise bu kainatıda bir yapan vardır.Ben nasılki evimi çeşitli avize ve eşyalarla süsleyip oturulabilecek bir hale getiriyorum,öyle ise bu kainatıda yıldızlarıyla ve galeksilerle tezyin eden birisi var.dahası dünyayı ayı ve güneşi;havayı ve suyu hatta çeşitli hayvani ve nebati rızıkları bize göre yaratan birisi olmalı,yoksa bu unsurlardan birisi dahi bize göre terbiye görmeden yaratılmış olsa idi yaşamamız imkansız olacaktı.öyle ise sebepleride Allah(c.c)yarattığına göre, bizim yapmış olduğumuz eserleride Allah c.c yaratmış oluyor.Ve demek oluyorki;sebepler ve insan el veya elin tuttuğu kalem mesabesinde oluyor.Ruh ne emrederse el ve kalem onu yazar.İşte insanlarde böyledir.Öyle ise insan eliyle yapılan her türlü işler ve eserlerde Allahdandır.Nefsimizin sadece bir işe meyletmesi ve teşebbüsünden başka bir hissesi olamaz Çünki,Gemiler için suyun kaldırma kanunu yaratan,gemi için ağaçlar ve çeşitli metalleri yaratan dahası geminin yüzmesi için gerekli olan, fizik kanunlarını yaratıp kainata yerleştiren, Rabbimizdir.Yine uçak için tüm meteryalleri ve fizik kanunlarını yaratan yine rabbimizdir.

Sadece insan onu keşfetmiştir.Mesala bir binanın yapılmasında kum ve çimantoyu ve yine demirin kayyumiyetini ve sıcaklık karşısında esneklik payının betona göre yaratılmasını,dahası tüm bu işler için en elzem olan aklı,fikri yaratan yine rabbimizdir.Görüleceği üzere bu işler enine boyuna tüm detaylarıyla incelenmesi halinde insanın sadece niyeti ve teşabbüsünden başka bir medarı yoktur.La Havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim(Güç ve kuvvet ancak Allahındır.),

kalbin selameti,ancak yüce hakkın zatından gayrına iltifat etmemekle,yabancı sevgisini kalpden silip,Resülüllahın sünnetine tabii olmakla mümkün olabilir.  Mülk umumen onundur.

     İstersen birazda afaki  düşünelim;havanın insan ciğerlerine göre terbiyesi,suyun vucudumuza göre terbiyesi,keza toprağın münbit hale getirilmesi,ayın güneşin aralarındaki ahenk ve mesafelerindeki ince ayarları,

dünyamızın konumunu ve 23,5 derece eğimini,gece ve gündüzün bir biri ardına nasıl yaratıdığını düşündüğümüz takdirde ister istemez Allah diyeceksin.Böylece Allahın eserlerini,eserleri arasındaki yardımlaşma ve muhteşem sanatını ve eserlerindeki sonsuz hikmetlerini tefekkür ederek ona sonsuz hamd ve şükretmemiz gerektiğini biraz olsun anlarız Allah'ın (c.c.) zâtını tefekkür etmek ise, insani şirke dolayısıyla küfre götüreceğinden bizzat Resulallah tarafından yasaklanmıştır. Bir gün sevgili peygamber efendimiz (a.s.m.) Mescid-i Nebeviyye'ye teşriflerinde sahabe efendilerimizin gurup halinde sohbet ettiklerini görünce onlara ne yaptıklarını soruyor. Sahabe, efendilerimiz peygamber efendimize Allah'ın yaratıklarından ve sanatının güzelliklerinden bahsettiklerini söylüyorlar. Peygamber efendimiz işte böyle yapın Allah(c.c.) yaratıklarını tefekkür edin zâtını tefekkür etmeyin. Zâtını tefekkür etmeniz sizi küfre götürür diyor. Yine Hz. Ebubekir (r.a.) efendimiz de ''Allah'ı bilmek; O'nun hakkıyla bilinemiyeceğinin   farkına varılmasıdır'' der. RABBİMİZ EBUBEKİR EFENDİMİZDEN GANİ GANİ RAZI OLSUN BİZLERİ ŞEFAATINA MAZHAR ETSİN İNŞALLAH AMİN. Hace Bahaddin Nakşibend(r.a.)Şöyle demiştir.Her ne ki duyulur,görülür,idrak edilir,o yüce Allah'ın gayrıdır.onu ''La İlahe İllallah''kelimeyi tevhidi ile nefyetmek gerek.Milli şairlerimizden Necip fazıl ne güzel söylemiş:Bir zamanlar Dünyaya bir Yunus gelmiş,Bütün sayıları silmiş sadece bire yönelmiş (yunus Emre için)

        Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa sallalahü aleyhi ve sellem.efendimiz Allah(c.c.) zatını tefekkür etmemizi yasakladığına göre bize düşen lebbeyk ya Rasülallah deyip, O'nun emrine harfiyen uymaktır. Ve Rabbimiz'i onun yaratıklarını ve yaratıklarındaki sanat ve güzellikleri tefekkür ederek ve kendimizin aslında ne kadar çok şeylere ihtiaç duyduğumuzu, hem dünya hem de ahiret nimetlerini ne kadar arzuladığımızı, fakat bunları yapmaktaki aczimizi, ne kadar nakıs ve kusurlu olduğumuzu mesela uykumuz geldiğinde veya hasta olduğumuzda, en lüzumlu işlerimizi bile yerine getiremeyip, hastalıklara, uykuya,yaşlanmağa ve ölüme nasıl yenik düştüğümüzü, rabbimizin ise tüm bu kusurlardan münezzeh ve sonsuz kudret sahibi olduğunu düşünüp, yerler ve göklerin onun emrine nasıl boyun eğdiğini tefekkür edip, herkes kendi kametine göre onu tanımağa çalışmalıdır.Sonsuz aczimizi ,sonsuz fakrimizi ve sonsuz naksımıza rağmen;Sonsuz irade ve kudret sahibi olan

Rabbimizin  bize olan ihsan ve nimetlerini tanıdıkça onu daha çok severiz, Allah'ı seven bir kuluda Allah sever.........    Selam ve dua ile...