Tevhid birlemek...demektir.
Müslümanın
hayatında tevhid düşüncesinden daha önemli bir düşüncesi olamaz,
olmamalıda. Zira rabbimiz şirk hariç tüm günahları affedebileceğini
söylüyor. Öyle ise; Rabbimizi nasıl tanıyabiliriz, ona nasıl has bir
kul olabiliriz, ve en önemlisi şirkten nasıl kurtulabiliriz?
Allah'ın zatının birliğini 2 sayısının yarısı olan 1 gibi
anlamamalıyız Allah(c.c) ikinin yarısı olan bir gibi veya bir insan gibi
anlamamız yanlıştır ve de bizi hataya götürür. Zira bir çok insanın bu
yüzden Allah'ı aklım almıyor gibi düşüncelere saplanılıyor ve
dahası,bizzat peygamber efendimiz terafından yasaklanan Allahın zatını
tefekküre kalkışıyor ve Allah c.c. birliğini kavrayamayarak, O'nu sanki
tek bir insan gücü ile kıyaslar gibi hatalı bir düşünceye
saplanıyor.Aklının ve şeytanın yorumuyla da tüm bu ilahi sistemin
yaratıp idare ve devam ettirmesinin tek bir Allah c.c. tarafından
yapılmasının imkansız olduğunu sanıyor. Ve nihayet,Kuran gibi güneşi
bırakıp,yıldiz böceğinin ışığı kadar olan aklının yorumuylada,her şeyi
kainat üretiyor veye herşey kendi kendine oluyor gibi, safsatalarla azim
bir şirke düştükleri görülüyor.
Günümüz kitap ehli ise
(yahudi ve hıristiyanlar), üç ilah gibi veya, melekleri Allah'ın
kızları,üzeyir a.s.m'ı Allahın oğlu gibi sapık bir düşünceye
saplanmışlardır.Dünya sultanları bile tek olduğuna göre,yani bir
devletin iki ve üç kralı veya padişahı olmadığına göre veya bir devletin
birden fazla cumhurbaşkanı bir ilde iki vali bir ilçede iki veya üç
kaymakam olamaz ise, olsa işler hepten karışır,birisinin yapmak istediği
bir işi öbürü yapmak istemez böylece hiç bir iş yürümez ve tüm yönetim
fesada gider mahvolur.öyle ise; nasıl olurda birden fazla ilah
olabilir.Birden fazla ilah olsa iki cihandaki bu mükemmel ahenk ve düzen
olurmuydu,dahası birden fazla ilah olsaydı hiçbir şeyin varlığından
bahsetmemiz söz konusu olamazdı.
Zira birden fazla ilah olsaydı
birinin yapmak istediği bir işi öbür ilah sırf ilahlığını göstermek için
yaptırmak istemezdi ve böylece tüm kainat fesade giderdi veyehudda
kainat hiç olmazdı.İlahlar bir birileriyle sürekli rekabet halinde
olurlardı.Halbuki hepimiz yakinen biliyor vede görüyoruzki kainatta
mükemmel bir sistem işliyor.Aynen fabrikanın çarkları gibi nizam ve
intizam hiç bir arızaya mahal vermeden devam ediyor.Öyle ise Allah(c.c.)
tüm isim ve sıfatlarıyla tektir.Eşi ve benzeri yoktur.Misli ve zıddı'da
yoktur. O,tektir.Vacibil vucud'dur. Tüm isim ve sıfatlarıyla
mutlaktır.Sonradan yaratılan arazi şeyler değildir.Allahu
teala,zatındave sıfatlarında benzeri ve ortagı olmamak bakımından
birdir.
Ey kardeş; Allah'ın birliğini şöyle
anlıyabiliriz; Tüm mahlukatı örneksiz olarak hiç yoktan var eden, tüm
hayat sahiplerinin hayatını veren yani tüm canlı mahlukatı yaratan ancak
o olabilir, ondan başkası canlı yaratamaz. Öyle ise ALLAH(c.c) hayat
yaratmada tektir, hayatı yaratmada eşi ve benzeri ve ortağı yoktur.(ya
hayyu), Yaşayan tüm canlıların rızkınıda ancak o yaratıp taksim
edebilir.Kış mevsiminden sonra bahari getiren(yaratan) odur.Arslana
et,ata ot,insana helal ve temiz rızık.Kainatı insana bir sofrayı niğmet
gibi seren yine o'dur.Öyle ise, rızık yaratmaktada, Allah'ın eşi ve
benzeri yoktur, öyle ise rızık vermede de tektir.(ya Rezzak), Allah
(c.c) Kayyumdur. Zira bu koca kainatı ancak O,ayakta tutup,idare
edebilir. Öyle ise Allah(c.c) kayyumiyette'de tektir.Eşi ve benzeri
yoktur.(ya Kayyum) Ha keza,Rabbimizin tüm isim sıfatlarının tekliğini
böyle anlamamız gerekir.Bütün bu tekler ise bize tek olan bir Allah'ın
varlığını isbatlar.Onun Zatının nasıl olduğu ise bizce meçhuldur.Ancak
ahirette,bu dünyada insanların gökteki ayı nasıl hiç kimse kimseye mani
olmadan telaşsız bir şekilde rahatlıkla seyredebildiği gibi Rabbimizin
cemalini seyredeceğiz inşallah.(Hadisi şerif,meali)
Rabimizin birazının hayat birazının rezzak ve birazının kayyum gibi'de
değildie. O'tamamıyla hayattır,tamamıyla kayyumdur,tamamıyla
Rezzaktır,Tamamıyla rahman ve Rahimdir.Allah(c.c) .İsim ve
Sıfatları,Bölünme ve tecezziyi kabul etmez.
Bazılarıda;Allah'ı,Tüm kainatta yaratılmış olanların tümü
sanmışlardır.Hayır asla öyle değildir.''Her şeyin o olması doğru
olmaz.Elbette her şey ondandır.(İ.Rabbani,Mektubat)
Mümkinin(yaratılmışların)
Zati,Vasfı adem(yokluk karanlığı) olup,şerrin ve noksanın habesetin
menşeidir.Vucud ve onun tevabii mümkinde bulunan kemalaat cinsinden her
şey,o yüce sultan hazretten istifade yollu gelmiştir.O yüce sübhanın
zati kamelatından bir zıl'dır(gölge).Allah semaların ve yerin
nurudur.Yüce hakkın ötesinde ise,her şey zulumat olmaktadır.(İmamı
Rabbani.r.a.) Allah(c.c)'ın zatının tekliğini anlamamız ise mümkün
değildir. Zira bir örnek vermek gerekirse; dünyamızın kuzey kutbundan
güney kutbuna kadar bir şerit çekilip üzerine rakamlar yazılsa, bu
rakamları okumaya kimin gücü yetebilir. İşte kainatımız bu rakamlardan
daha büyük, Allah(c.c) kainatımızdan daha büyüktür.(R.nurdan), O'nun
büyüklüğü hacim veya uzunluk kısalık gibi değildir. O, mutlak hayat
sahibi, mutlak güç sahibi ve tüm isim ve sıfatları mutlak olup sonradan
yaratılan arazi şeylerde değildir. Nasıl ki, dünya üzerinde coğrafi
yerlerin tesbiti için farazi olarak yani aslında olmadığı halde varmış
gibi kabul edilen enlem ve boylamlar vasıtasıyla uçak gemi v.s yollarını
böyle bulabilirler, bizimde rabbimizi tanıyabilmemiz için rabbimizin
bize vermiş olduğu işitmesinden çok az bir işitme, görmesinden yine
bizlere çok az bir görme vermesiyle. rabbimizi subûti sıfatlarıyla ancak
bir ölçüde tanıyabiliriz. Rabbim nasıl ki kendisi Hayat sahibi olduğu
için hayat sıfatından insan dahil tüm canlılara hayat vermiş,Basir
sıfatından mahlukatına da görme, semi sıfatından işitme, mütekellim
sıfatından konuşma vermiştir. Konuyu birazdaha açmak gerekir ise,
Allah(c.c.) görür ama bizim gibi göze ihtiyacı yoktur. İşitir ama bizim
gibi işitmek için kulağa ihtiyacı yoktur. Ha keza yani Allah(c.c)
GÖRÜR, DUYAR KONUŞUR, GÜÇ ve KUVVET sahibidir. Fakat görmesinin,
duymasının, konuşmasının bizim görmemiz, konuşmamız veya işitmemizle bir
benzerliği yoktur. Bizim görmemiz duymamız konuşmamız veye diğer
sıfatlarımız Allah'ın(c.c.)sıfatlarının yanında tıpkı dünya üzerindeki
farazi olarak varsayılan enlem ve boylamlar gibidir. Bir örnek daha
vermek gerekir ise; gece hiç olmasa hep gündüz olsa veyahuda hep gece
olsa hiç gündüz olmasa idi gece veya gündüzün nasıl olduğunu
anlıyamazdık. İşte rabbimiz bize kendini tanıtmak için nefsimizi bir
vucudu kıyasi yapmamızı istemektedir.
nefsimiz karanlık ve ademe
meyyallidir.yani yokluğa,hemde aczi sonsuz fakri sonsuz kusurlaru
sonsuz(aczi mutlak,fakri mutlak,naksı mutlak) işte nefsimizi böyle
tanıyıp,gerek kainat kitabını(afak) ve gerekse nefsimizi tefekkür ederek
rabbimizin isim, sıfat ve şuunatını tefekkür edebiliriz.Nasılki bu
binayı ben yaptım öyle ise bu kainatıda bir yapan vardır.Ben nasılki
evimi çeşitli avize ve eşyalarla süsleyip oturulabilecek bir hale
getiriyorum,öyle ise bu kainatıda yıldızlarıyla ve galeksilerle tezyin
eden birisi var.dahası dünyayı ayı ve güneşi;havayı ve suyu hatta
çeşitli hayvani ve nebati rızıkları bize göre yaratan birisi
olmalı,yoksa bu unsurlardan birisi dahi bize göre terbiye görmeden
yaratılmış olsa idi yaşamamız imkansız olacaktı.öyle ise sebepleride
Allah(c.c)yarattığına göre, bizim yapmış olduğumuz eserleride Allah c.c
yaratmış oluyor.Ve demek oluyorki;sebepler ve insan el veya elin tuttuğu
kalem mesabesinde oluyor.Ruh ne emrederse el ve kalem onu yazar.İşte
insanlarde böyledir.Öyle ise insan eliyle yapılan her türlü işler ve
eserlerde Allahdandır.Nefsimizin sadece bir işe meyletmesi ve
teşebbüsünden başka bir hissesi olamaz Çünki,Gemiler için suyun kaldırma
kanunu yaratan,gemi için ağaçlar ve çeşitli metalleri yaratan dahası
geminin yüzmesi için gerekli olan, fizik kanunlarını yaratıp kainata
yerleştiren, Rabbimizdir.Yine uçak için tüm meteryalleri ve fizik
kanunlarını yaratan yine rabbimizdir.
Sadece insan onu
keşfetmiştir.Mesala bir binanın yapılmasında kum ve çimantoyu ve yine
demirin kayyumiyetini ve sıcaklık karşısında esneklik payının betona
göre yaratılmasını,dahası tüm bu işler için en elzem olan aklı,fikri
yaratan yine rabbimizdir.Görüleceği üzere bu işler enine boyuna tüm
detaylarıyla incelenmesi halinde insanın sadece niyeti ve teşabbüsünden
başka bir medarı yoktur.La Havle vela kuvvete illa billahil aliyyül
azim(Güç ve kuvvet ancak Allahındır.),
kalbin selameti,ancak yüce
hakkın zatından gayrına iltifat etmemekle,yabancı sevgisini kalpden
silip,Resülüllahın sünnetine tabii olmakla mümkün olabilir. Mülk umumen
onundur.
İstersen birazda afaki düşünelim;havanın insan
ciğerlerine göre terbiyesi,suyun vucudumuza göre terbiyesi,keza toprağın
münbit hale getirilmesi,ayın güneşin aralarındaki ahenk ve
mesafelerindeki ince ayarları,
dünyamızın konumunu ve 23,5 derece
eğimini,gece ve gündüzün bir biri ardına nasıl yaratıdığını
düşündüğümüz takdirde ister istemez Allah diyeceksin.Böylece Allahın
eserlerini,eserleri arasındaki yardımlaşma ve muhteşem sanatını ve
eserlerindeki sonsuz hikmetlerini tefekkür ederek ona sonsuz hamd ve
şükretmemiz gerektiğini biraz olsun anlarız Allah'ın (c.c.) zâtını
tefekkür etmek ise, insani şirke dolayısıyla küfre götüreceğinden bizzat
Resulallah tarafından yasaklanmıştır. Bir gün sevgili peygamber
efendimiz (a.s.m.) Mescid-i Nebeviyye'ye teşriflerinde sahabe
efendilerimizin gurup halinde sohbet ettiklerini görünce onlara ne
yaptıklarını soruyor. Sahabe, efendilerimiz peygamber efendimize
Allah'ın yaratıklarından ve sanatının güzelliklerinden bahsettiklerini
söylüyorlar. Peygamber efendimiz işte böyle yapın Allah(c.c.)
yaratıklarını tefekkür edin zâtını tefekkür etmeyin. Zâtını tefekkür
etmeniz sizi küfre götürür diyor. Yine Hz. Ebubekir (r.a.) efendimiz de
''Allah'ı bilmek; O'nun hakkıyla bilinemiyeceğinin farkına
varılmasıdır'' der. RABBİMİZ EBUBEKİR EFENDİMİZDEN GANİ GANİ RAZI OLSUN
BİZLERİ ŞEFAATINA MAZHAR ETSİN İNŞALLAH AMİN. Hace Bahaddin
Nakşibend(r.a.)Şöyle demiştir.Her ne ki duyulur,görülür,idrak edilir,o
yüce Allah'ın gayrıdır.onu ''La İlahe İllallah''kelimeyi tevhidi ile
nefyetmek gerek.Milli şairlerimizden Necip fazıl ne güzel söylemiş:Bir
zamanlar Dünyaya bir Yunus gelmiş,Bütün sayıları silmiş sadece bire
yönelmiş (yunus Emre için)
Peygamber efendimiz Hazreti
Muhammed Mustafa sallalahü aleyhi ve sellem.efendimiz Allah(c.c.) zatını
tefekkür etmemizi yasakladığına göre bize düşen lebbeyk ya Rasülallah
deyip, O'nun emrine harfiyen uymaktır. Ve Rabbimiz'i onun yaratıklarını
ve yaratıklarındaki sanat ve güzellikleri tefekkür ederek ve kendimizin
aslında ne kadar çok şeylere ihtiaç duyduğumuzu, hem dünya hem de ahiret
nimetlerini ne kadar arzuladığımızı, fakat bunları yapmaktaki aczimizi,
ne kadar nakıs ve kusurlu olduğumuzu mesela uykumuz geldiğinde veya
hasta olduğumuzda, en lüzumlu işlerimizi bile yerine getiremeyip,
hastalıklara, uykuya,yaşlanmağa ve ölüme nasıl yenik düştüğümüzü,
rabbimizin ise tüm bu kusurlardan münezzeh ve sonsuz kudret sahibi
olduğunu düşünüp, yerler ve göklerin onun emrine nasıl boyun eğdiğini
tefekkür edip, herkes kendi kametine göre onu tanımağa
çalışmalıdır.Sonsuz aczimizi ,sonsuz fakrimizi ve sonsuz naksımıza
rağmen;Sonsuz irade ve kudret sahibi olan
Rabbimizin bize olan
ihsan ve nimetlerini tanıdıkça onu daha çok severiz, Allah'ı seven bir
kuluda Allah sever......... Selam ve dua ile...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder